Kötülüğün kökeni
İngiliz psikolog Simon Baron-Cohen, "Kötülüğün İlmi" adlı kitabında insan ırkının sergilemiş olduğu zulmün kökenini empati eksikliğine bağlıyor. Cohen’e göre "kötülük" tanımı altında adlandırılan davranışlar aslında kendi deyimiyle "aşınmış empati" (erosion of empathy) sonucu ortaya çıkıyor. Zulme sebep olan tek faktör empati eksikliği olmamakla beraber Cohen bu durumun her tür kötülükte mevcut olduğunu savunuyor. Buna bağlı olarak empati eksikliği narsist, sınır (borderline) ve antisosyal (psikopat) kişilik bozukluklarında rastlanan şiddet, kötülük ve zulüm öğelerinin ortak özelliği olarak bu üç grupta da rastlanan bir öğe olarak ortaya konuyor. Araştırmalarının bir parçası olarak Cohen ve arkadaşları empati ölçümü için bir skala da geliştirmişler. Kırk soruluk bu listeye verilen cevaplara göre kişinin düşük ya da yüksek empati seviyesine (Empathy Quotient–EQ) sahip olduğu belirlenebiliyor. Skalada sıfır (negatif) empatiye sahip bu kişiler (ki kendisi bu grubu "Sıfır-Negatif" olarak tanımlıyor) zulüm ettikleri insanlara adeta bir eşya gibi yaklaşıyor ve onların insani özelliklerini adeta yok sayıyorlar. Bu durumun en net örneklerinden biri hiç kuşkusuz Nazi kamplarında yaşananlar. Hepimizin bildiği gibi bu kamplarda milyonlarca insan, hisleri göz ardı edilerek denek olarak kullanıldılar ve akla hayale gelmeyecek işkencelere maruz kalıp hayatlarını feci şekilde yitirdiler. Vahşet ve acımasızlık burada çalışanların günlük davranışları haline gelmişti. Küçük yaşta babasından bu hikayeleri dinleyen Cohen araştırmalarına "İnsanın başka bir insana bu denli acımasızca zülum etme sebebini nasıl açıklayabiliriz?" sorusuyla yola çıkmış. Gerçekten de bir insan karşısındakinin insanlığını nasıl bu kadar görmezden gelebilir?
Asırlar boyunca, dünya çapında farklı kültürlerden farklı insanların birbirlerine kötülük yapma kapasitesinin örneklerini okuduk, gördük ve halen de birebir yaşayarak görmeye devam ediyoruz. Günümüzde de masum çocuklar öldürülüyor, bir insan intihar bombacısı olup yüzlerce insanın hayatına kıyabiliyor. Cohen de tüm bu olan biten için sadece "Bu insanlar kötüdür." deyip geçmiyor, bunlara bir açıklama arıyor. Kötülük her ne kadar açıklanamaz bir olgu olsa dahi empatinin fiziksel ve bilimsel olarak açıklanabilir bir yanı var. İşte bu noktada Cohen kötülük kelimesi yerine "empati aşınması"nı öneriyor. Bu öneriye göre empati seviyesi yüksek olan bir insanın kötülük yapma yüzdesi sıfıra yakın. Empati aşınmasının altında yatan ise hınç, intikam arzusu, nefret ya da koruma içgüdüsü gibi yıpratıcı bir takım duygular. Bunun yanısıra empati eksikliği ya da aşınması, inançlar (Belli bir grup, din, mezhep ya da ırka ait insanların haklarının olmaması gerektiği düşüncesi), hedefler (Ülke ya da temsil ettiği topluluğu korumak), otoriteye itaat (Meşhur Milgram deneyinde olduğu gibi beyaz önlüklü otorite figüründen aldığı emirle tanımadığı birine elektrik akımı veren denekler), korku ya da uyum sağlama isteği (Stanford Hapishanesi deneyinde gardiyan görevi verilen öğrencilerin agresyona başvurmaları) gibi sebepler sonucu da meydana geliyor. Kötülüğü empati eksikliğine bağlayan Cohen bu durumun geçidi ya da geri çevrilebilecek özellikte olduğunu savunuyor.
Empatiyi daha basit bir şemada on/off düğmesine sahip bir olgu şeklinde de anlatan Cohen empatinin "off" konumda olduğu durumda kişinin karşısındakini duygu, düşünce ve öznellikten yoksun bir eşya gibi gördüğünü ve cinayete kadar varan durumlara yol açan bu durumun bir insanın başka bir insana yapabileceği en büyük kötülük olduğunu savunuyor. Kendi menfaatleri söz konusu olduğunda insanın empati duygusunu yitirmesi de büyük bir olasılık. Empatiden bahsederken olgunun tanımı da oldukça mühim. Cohen'e göre dikkatimizi tek taraflı odak noktasından çift taraflı odak noktasına taşıyabildiğimiz durumda empatinin varlığından bahsedebiliriz. Yani, olayları sadece kendi bakış açımızdan değil karşımızdakinin perspektifini de göz önüne alıp değerlendirdiğimiz durumda olay ve konulara empatik bir şekilde yaklaşmış oluyoruz. Bu durumda tanımı biraz daha genişletirsek empati, "Karşımızdakinin düşünce ve duygularını tespit edip, bu duygu ve düşüncelere uygun hislerle karşılık verebilmek" oluyor. Bu tanıma göre empatinin iki aşaması mevcut: Tanıma ve karşılık verme. Birisinin sıkışık ya da zor bir durumda olduğunu gördüğümüz durumda bu sıkıntıyı fark etmemize rağmen yardımcı olmamamız halinde tam olarak empati göstermiş olmuyoruz. Empati, karşımızdakinin duygu düşüncelerini anlayabilmek ve davranış ve sözlerimizin onlar üzerindeki etkisini kestirip, onları iyi hissettirebilmek ve kırmamak için çaba göstermeyi gerektiren bir durumdur.
Cohen’in sunduğu "kötülük X empati" modelinde empati eksikliği kötülüğün tek sebebi olarak görülmüyor. Nitekim otizm spektrumunda yer alan Asperger sendromuna sahip kişiler bilişsel empati skalasında sıfır ya da sıfıra yakın bir noktada yer alsalar dahi bu kişilerin duygusal empatileri sağlam olduğu için karşısındakilerini umursama kapasiteleri mevcut oluyor. Cohen tarafından "Sıfır-Pozitif" olarak gruplanan bu gruptaki kişiler empati konusunda zorluk yaşasalar da karşısındaki kişilere bilinçli olarak zarar verme niyetleri yoktur.
Peki, kişinin ölçümü yapılabilen bu empati mekanizması neye bağlı? İşte bu noktada Cohen beyinde yer alan bir empati döngüsünden bahsediyor. Günümüz teknolojisinin de yardımıyla çekilen fMRI’lar sayesinde empati gösterdiğimiz durumlarda beynimizde önemli rol gösteren alanların varlığı tespit edilmiştir. Beyin görüntüleme çalışmaların sonuçlarına bağlı olarak beynin en az on bölgesinin empatiyle bağlantısı olduğu konusunda nörolojik bir görüş birliği sağlanmıştır. Bu bağlantıların daha da fazla olduğu ön görülmekte ve bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. Her ne kadar biyolojik faktörler ön plana çıksa da olgunun meydana gelmesindeki "çevresel x genetik" tartışması burada da kendini gösteriyor. Sıfır-Negatif olarak adlandırılan durumun ihmal ya da yanlış yetiştirilme sonucu olduğu görülse de tek sebep her zaman bu olmuyor. Nitekim empati ölçümlerinde bazı genlerin önemli rol oynadığı da öneriliyor. Özellikle ikizler ve evlatlık çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda empati faktörünün kalıtsal özelliği ön plana çıkmakta.
Sonuç olarak, Cohen’e göre kişiler arası problemlerin (evlilik, uluslararası ilişkiler, profesyonel iş hayatı, arkadaşlıklar, politik anlaşmazlıklar, ailevi anlaşmazlıklar...) evvelden tespiti ve çözümünde empati adeta "evrensel bir çözücü" görevini görüyor. Ve hatta bu çare, problemlerin hallolmasında trilyonlara bedel olan silah, savaş, kanun ve dinsel çatışmalara oranla çok daha iyi ve üstelik bedava bir çözüm.