Histerik misiniz?
“Çocukluğumuzdan beri keyifle izlediğimiz eski Türk filmlerinde başrol oyuncusunun aniden kör olup ve sonra bir anda görmeye başladığı, hepimizin zihinlerinde yer eden, çoğu zaman gülümsememize yol açan sahnelere sıkça rastlamışızdır. Peki gerçekten böyle bir olayın günlük hayatta da yaşanması mümkün müdür?”
Evet! Halk dilinde “Histeri” olarak bilinen psikiyatride ise “Konversiyon Bozukluğu” olarak adlandırdığımız bu olguya sıkça rastlanmaktadır. Genel olarak “Somatoform Bozukluklar” arasında yer alan Konversiyon Bozukluğu, altta yatan organik bir neden bulunmaksızın aniden meydana gelen, duyu ve görüş kaybı, bayılma veya felç olma gibi nörolojik belirtilerdir.
Somatoform Bozukluklar, bedensel belirtilerle ortaya çıkan ruhsal bozukluklardır. Beyinle beden arasındaki ilişki açık değildir ve beyinde meydana gelen bazı sorunlar bedensel hastalıklar olarak ifade edilmektedir. Bu grupta yer alan hastalarda ön planda olan bedensel belirti ve yakınmaların organik olarak teşhis edilebilen bir nedeni yoktur. Ancak, hastalar:
• Bedensel ağrılardan, yanmalardan, bulantılardan, adet ağrılarından (Somatizasyon Bozukluğu),
• Bir kısım beden bölgesinin şekil bozukluğundan (Vücut Dismorfik Bozukluğu),
• Uyuşma, hissizlik ve felçlerden (Konversiyon Bozukluğu) veya
• Genel olarak sürekli hasta olduklarından (Hipokondriazis – Hastalık hastalığı) bahsederler.
Tarihçe
“Histeri” sözcüğü Yunanca’da dölyatağının dolaşması anlamına gelir. Bu davranış bozukluklarının cinsel doyumsuzluktan kaynaklandığı düşüncesi de ilkçağ Yunan uygarlığı dönemine dayanır. Konversiyon Bozukluğu çok eski çağlardan beri bilinmektedir. M.Ö. 400 yıllarında Mısırlılarda da bu hastalığın belirtileri tanımlanmış ve nedeninin beden içinde dolaşan rahim olduğu ileri sürülmüştür. Hipokrat, çırpınmalarla kendini gösteren hastaların bir bölümünün gerçek sara hastası olmayıp, histeri vakaları olduğundan ve bu ikisinin birbirinden ayırt edilmesinin güçlüğünden söz etmiştir. Bu bozukluk ortaçağda cin çarpmasına bağlanmış, 19. yüzyılda ise organik bir hastalık olarak kabul edilmiştir. “Konversiyon” terimini ilk kullanan ise Freud’dur. Freud’a göre bilinçaltında bastırılmış ve rahatsızlık veren düşünceler “döndürme” mekanizmasını kullanmak suretiyle bu hastalığa neden olmaktadır.
Kimlerde, Hangi Şartlarda, Ne Sıklıkta Görülür?
Konversiyon Bozukluğu’na - Batı ülkelerinde nadir görülen bir hastalık olmasına rağmen - ülkemizde sıkça rastlanmaktadır. Psikiyatri polikliniklerinde görülme oranı Batı’da % 1-3, gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık % 10 olarak bildirilmiştir. Ülkemizde ise bu oran çeşitli çalışmalarda % 4.5-32 arasında değişmektedir.
Konversiyon semptomları erken çocukluktan 90’lı yaşlara kadar her yaşta görülebilmektedir. Sıklıkla ergenlik ve gençlik döneminde ortaya çıkan bu bozukluk 10 yaşın altında ve 35 yaşın üstünde seyrek görülmektedir. Yapılan klinik araştırmalar 50-60 yaşları arasında hastalığın görülme oranının tekrar arttığını göstermektedir.
Kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla görülmektedir. Çocuklarda dayak ve cinsel taciz hastalığın görülme oranını arttırmaktadır. Yine anne veya babasında ağır bedensel hastalık veya ağrı şikayeti olan çocuklarda hastalığın görülme oranı artmaktadır. Kırsal kesimden olma, düşük sosyo-ekonomik koşullar, düşük eğitim düzeyi, yetersiz içgörü ve düşük IQ ile Konversiyon Bozukluğu artmaktadır.
Konversiyon Bozukluğu’nun Nedenleri ve Belirtileri Nelerdir?
Hastalığın ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli teoriler farklı yaklaşımlar sunmaktadır.
• Psikanalitik teoriye göre konversiyon, bilinçaltı çatışmaların neden olduğu sıkıntılar sonucu ortaya çıkmaktadır. Psikanalizin öncüsü Freud’a göre cinsel veya saldırgan içerikli dürtülerin bilince çıkması engellendiğinde, bunlar bedensel bir işlevle sembolize edilip o işlev bozukluğu ya da kaybı şeklinde anlatım bulurlar.
• Sosyo-Kültürel görüşe göre konversiyon belirtileri kişinin içinde bulunduğu toplum ve kültürün etkisiyle biçimlenmektedir. Duyguların sözel ifadesinin kısıtlandığı toplumlarda bu belirtiler sözsüz bir iletişim aracı olmaktadırlar. Toplumca yasaklanmış duygu ve fikirler konversiyon belirtileri olarak dışa vurulurlar. Ruhsal şikayetlerin önemsenmediği ve hatta zayıflık olarak nitelendirildiği toplumlarda duyguların bedensel şikayet yoluyla ifade olasılığı artmaktadır. Çevresi ile sözel iletişim kuramayan birey bu yakınmalarıyla aslında “Ben ruhsal açıdan çok sıkıntı çekiyorum. Beni görün, durumumu önemseyin ve benimle ilgilenin” mesajını verme çabasındadır.
• Bedensel bazı hastalıklar sonucu da bu belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, ağır bir bedensel hastalık geçirmiş bir kişide takip eden zamanlarda konversiyon veya somatizasyon belirtileri görülebilmektedir. Bir yakının kaybı, ebeveyn ayrılığı gibi durumlarda tamamlanmayan yas süreçleri Konversiyon Bozukluğu’na yol açabilmektedir.
• Diğer bir teoriye göre, konversiyon belirtilerinin ortaya çıkması ile hastalarda birincil ve ikincil kazanç elde edilmesi söz konusudur. Birincil kazanç hastanın ruhsal sıkıntıdan kurtulması; ikincil kazanç ise hastanın yaşadığı zor bir durumdan hastalığı sayesinde kurtulma veya hasta olduğu için bazı haklar elde etmesidir.
• Ortaya çıkan belirtiler çoğu zaman sembolik anlamlar taşıyabilmektedir. Örneğin görmemesi gereken bir durumla karşı karşıya kalan ya da duymaması gereken şeyleri işiten kişi psikolojik olarak geçici körlük ya da işitme kaybı yaşayabilmektedir.
Felç, körlük ve konuşamama bu hastalıkta rastlanan en yaygın belirtilerdir. Belirtileri duyusal, motor ve nöbet olarak 3 gruba ayırabiliriz.
Duyusal: (Kol ve bacaklarda duyu kaybı, Uyuşma ve karıncalanma, Vücudun herhangi bir tarafını etkileyen duyu kayıpları, Sağırlık, Körlük)
• Uyuşmalarla ilgili yapılan nörolojik muayenelerde herhangi organik bir neden bulunamaz. Uyuşan bölge nörolojik kökenli duyu kayıplarından farklıdır.
• Sıklıkla tek gözün görmemesi, iki gözde körlük, tek gözde tüp şeklinde görme şeklinde görme bozukluğu olabilir. Hastanın göz muayenesi normaldir.
• Hastalar kısık sesle konuşabilir. Konuşamamayı açıklayabilecek organik bir neden bulunamaz.
Motor: (Yürüyüş bozukluğu, Kas zayıflığı, Felç)
• Hasta bedenin herhangi bir yerinde kuvvet azlığından yakınır. Kuvvet azlığı genelde kol ve bacaklardadır. Felç bir koldan diğerine geçip yer değiştirebilir.
• Bedenin herhangi bir yerinde titreme veya istemsiz beden hareketleri görülebilir. Bu, nörolojik kökenli hareket bozukluklarından farklıdır.
• Hastalar ayakta duramaz ve yürüyemezler. Bazen duruş ve yürüyüşün normale döndüğü sonra tekrar bozulduğu görülebilir.
Nöbet: (Bayılma, Sara hastalığını andıran nöbetler)
• Bayılma ve nöbetler genelde kalabalığın olduğu yerlerde görülür. Bayılma genelde uzun süreli olup bilinç kaybı ve yaralanma meydana gelmez. Hasta çevrede olanları duyduğunu ama yanıt veremediğini, tüm bedenini felç olmuş gibi hissettiğini belirtir. Bu nöbetleri yaşayan hastalar genelde ağlayarak kendilerine gelirler ve saçlarını, yüzlerini yolma gibi saldırgan davranışlarda bulunabilirler.
Hastalığın Tanı ve Tedavisi:
Konversiyon Bozukluğu tanısı konulabilmesi için hastanın şikâyetlerinin ayrıntılı öyküsünü almayı takiben hastaya fiziksel muayene ve gerekli tüm tıbbi tetkiklerin yapılması şarttır. Örneğin, bayılma yakınması olan bir hastaya EEG çekilmesi ve kan tahlillerinin yapılması gerekir. Gözleri görmeyen bir hastada göz muayenesi, tomografi ve hatta gerektiğinde MR gibi ileri tetkikler yapılabilir. Kısacası, tanı konmadan önce şikayetin özelliğine göre hastanın nöroloji, göz, KBB gibi farklı uzmanlık alanları olan hekimler tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Tüm tetkik ve muayenelerde şikayetlere neden olan organik bir bulguya rastlanmadığı takdirde başvurulması gereken yer bir psikiyatri hekimidir.
Tedavide ana nokta hastalığın pekişmesi ve devamında önemli rol oynayan ve tedaviyi oldukça güçleştiren ikincil kazanç olgusunun kaldırılmasına dayalıdır. Bunu takiben ikinci basamakta gerekli tıbbi incelemeler yapıldıktan sonra hastanın içgörüsünü arttırmaya yönelik görüşmeler yapılmalıdır. Daha sonra hastanın ruhsal durumu elverdiği ölçüde kritik ruhsal sorunlar konuşulmaya başlanmalıdır. Son olarak eşlik eden belirtilerin var olması durumunda bunları kaldırmaya yönelik ilaç uygulaması yapılabilir. Tedavi süresince ortaya çıkabilecek ikincil kazançları kaldırmak amacıyla hastaya davranış terapileri uygulanabilir. Bazı hastalarda belirtileri yorumlamak ve ortadan kaldırmak amacıyla hipnoz da denenebilir. Tüm bu tedavi sürecinde ailenin doktorla işbirliği içinde olmasının tedavinin başarısı açısından son derece büyük önemi vardır.