Sahne 1: 

Evden çıktınız. Kapıyı kilitlediniz. Arkanızı dönüp birkaç adım atıyorsunuz ve bir anda aklınıza geliyor, sabah çay yapmıştınız… “Ocağı kapatmış mıydım?” diye düşünüyorsunuz. Bir türlü hatırlayamıyorsunuz. Aceleniz de var ama içiniz rahat etmeyeceği için eve geri giriyorsunuz. Ocağın kapalı olduğunu gördüğünüzde rahat bir nefes alıyor ve gönül rahatlığıyla kapıyı kilitleyip dışarı çıkıyorsunuz.

Sahne 2: 

Evden çıktınız. Kapıyı kilitlediniz. Arkanızı dönüp birkaç adım atıyorsunuz ve bir anda aklınıza geliyor, sabah çay yapmıştınız… “Ocağı kapatmış mıydım?” diye düşünüyorsunuz. Bir türlü hatırlayamıyorsunuz. Aceleniz de var ama içiniz rahat etmeyeceği için eve geri giriyorsunuz. Ocağın kapalı olduğunu gördüğünüzde rahat bir nefes alıyor ve gönül rahatlığıyla kapıyı kilitleyip dışarı çıkıyorsunuz. Arkanızı dönüp bir adım attığınız anda yine duruyorsunuz. “Ocağı tam olarak kapadım mı acaba?” diye şüphe duyuyorsunuz bu sefer. Gideceğiniz yere gecikeceksiniz ama biliyorsunuz ki bu kuşku tüm gün beyninizi kemirecek ve hiçbir şeye konsantre olamayacaksınız. Geri dönüp yeniden eve giriyorsunuz. Mutfağa girip bakıyorsunuz ki ocak kapalı. Görmeniz yetmiyor bu sefer. Bir kere de elinizle kontrol ediyorsunuz. Kapalı olduğundan iyice emin olup derin bir nefes alıyor, rahatlıyorsunuz. Hafiflemiş bir şekilde dışarı çıkıp kapıyı yeniden kilitliyorsunuz. İki üç adım attıktan sonra bir anda boğulur gibi hissediyorsunuz. Yine aynı kuşku beliriveriyor zihninizde. Düşünmek istemiyor, kovalamaya çalışıyorsunuz düşünceyi ama imkansız! Siz kovaladıkça aynı soru kafanızın içinde yankılanıp duruyor: “Kapadım aslında eminim, ama ya tam kapanmadıysa! Son defa kontrol edersem tam emin olacağım” diye düşünüyor ve yeniden geri giriyorsunuz evden içeri... 

Günlük hayatımızda birçok konuda evham duyabilir ya da endişe yaşayabiliriz. Ama bu duygularla eninde sonunda baş eder, hayatımızın günlük akışını kesintiye uğratmadan yaşamaya devam ederiz. Kaygı içerikli düşüncelerin takıntı haline gelip gündelik işlevleri engelleyecek davranışlara yol açması halinde OKB yani Obsesif Kompulsif Bozukluk’tan bahsedebiliriz. Genellikle 20’li yaşlarda başlayan OKB ülkemizde de oldukça sık rastlanan bir kaygı bozukluğudur. Bu hastalıkta, yineleyen, inatçı, çoğu zaman mantık dışı olan düşünce, fikir, dürtü ve imgelerin yani obsesyonların yarattığı yoğun kaygıyı yatıştırmak, huzursuzluğu ortadan kaldırmak ve güvende hissetmek amacıyla, sürekli tekrar eden, tören niteliğinde davranışlar ya da zihinsel hareketler yani kompulsiyonlar mevcuttur. Kompulsiyona karşı koymak gerilim ve kaygının artmasına sebep olduğu için bir OKB hastası için rahatlamanın tek yolu davranışa teslim olmaktır. 

Yukarıdaki örneklerin ilkinde normal bir kaygı sahnesi görüyoruz. Düşünce akla geliyor, kaygı oluşuyor ve nihayetinde kaygıyı yatıştırmak için takip eden bir kontrol davranışı gerçekleşiyor. Ocağın kapalı olduğu görüldüğü andan itibaren hayat normal akışında devam ediyor. İkinci örnekte yaşanan ise tipik bir OKB tablosudur. Engellenemeden tekrar eden ‘ocağın kapalı olup olmadığı’ kuşkusu (obsesyon) zihni tamamen ele geçirmiş durumdadır ve bu düşüncenin yol açtığı yoğun kaygıyla baş etmek için eve defalarca geri girip yapılan tekrarlayıcı kontroller (kompulsiyon) anlık rahatlamalar dışında mevcut sıkıntıyı devam ettirmekte ve hayatın günlük akışını ciddi boyutta sekteye uğratmaktadır.

Obsesyon ve kompulsiyonların cins ve nitelikleri toplumdan topluma değişir. Bulaşma, kirlenme, kuşku, düzen, simetri, sevdiği birine zarar verme, cinsel ya da dini içerikli obsesyonlar, yıkama, kontrol, sayma, biriktirme ve dokunmakompulsiyonları en sık görülenleridir. Kültürler arası farklılık gösteren batıl inançlar, uğurlu ya da uğursuz olarak nitelendirilen rakam ve renklere bağlı olarak hareket etmek günlük hayatta sıkça rastladığımız obsesyon ve kompulsiyonları oluşturur. Merdiven altından geçmemek, ilk adımımızı sağ ayakla atmak gibi… 

OKB’ye yol açan sebepleri genetik (birinci derece yakın akrabalarda görülmesi), biyolojik (serotonin işlev bozukluğu), psikolojik (çocukluk çağı travmaları) ve kişilik özellikleri olarak gruplandırabiliriz. Aşırı temiz ve titiz olmak, mükemmeliyetçilik, düzen tutkusu ve kararsızlık gibi bazı kişilik özelliklerini günlük konuşmalarımızda “obsesif” olarak tanımlasak da bu tür kişiler obsesif kompulsif olmak zorunda değildirler. Aynı şekilde obsesif kompulsif hastaların hepsi de bu tarz kişilik özelliklerine sahip değildirler. 

Akut bir şekilde başlayan OKB zaman içerisinde ilerleyen ve kronikleşen bir seyir izler. Tedavi edilmediği takdirde yaşam kalitesini ciddi anlamda bozan, iş ve ilişki kaybına yol açan, hasta ve yakınları için oldukça yorucu olan OKB derecesine göre ilaç ve psikoterapi ile tamamen iyileşebilir. İnatçı vakalarda hastalık ilaç ve bilişsel-davranışçı müdahalelerle kontrol altına alınabilir ve kişinin kaygı seviyesi azaltılarak gündelik hayata uyumu en üst seviyeye çıkartılır.

Obsesif-Kompulsif Bozukluk ile ilgili yardım almak için tıklayınız.

* Bu yazı hazırlanırken mayoclinic.org sitesinde yer alan bilgilerden faydalanılmıştır.