“Geçen sefer canın yandı tabii. Ve bu sefer de yanacak. Hatta belki de daha fazla. Ama bir gün gelecek, daha az acı duyacaksın. Hem de yakında. Ama tabii sana bu süre çok uzun gelecek. Acın gitgide azalacak. Daha da azalacak.”
Annie Wilkes (SADİST, Stephen King)
“Sadizm, özellikle en ilkel biçiminde, başkaları üzerine bedensel ya da ruhsal ve çoğunlukla da her ikisi birden olan bir acı vermek, zulmetmek ve cezalandırmak yoluyla ve o sırada ya da onun ardından cinsel nitelikli haz duymak ve orgazma kadar ulaşmak ya da orgazma ulaşabilmek için benzeri eylemlere gereksinim duymak demektir.” (Babaoğlu, 1996) Mazohizmde ise “Mazohist kahraman adeta, cezasını çekmekle ve bir ceza çekme ihtiyacını karşılamış olmakla, sonunda kendinde, cezaların ona yasakladığını varsaydığı şeyi yapma hakkını bulur.” (Deleuze, 2007)
Hastalıkların bir çoğu genel olarak adlarını hekimlerden alırken, Alman psikiyatrist Krafft-Ebing’in ayrıntılı bir şekilde incelediği sadizm ve mazohizm davranış patolojilerinin isim alma süreçlerinde edebiyat devreye girmiştir. Bunun sebebiyse Marquis de Sade’nin yazığı eserlerle sadizmin kaynağını oluşturması, Leopold von Sacher-Masoch’nun kaleminden çıkan Kürklü Venüs’ün ise mazohizme adını veren bir klasik olmasıdır. Sözcük kökeni Marquis de Sade’nin adından gelen “Sadizm” ve Sacher-Masoch’a mal edilen “Mazohizm” olguları çağımızda özellikle gelişmiş toplumlarda giderek yükselen oranlarda artış göstermeye başlamıştır. Buna bağlı olarak olay örgüsü ve kahramanlarının kişilik özellikleri bu olgular çerçevesinde kurgulanan eserler de yaratılmakta gecikmemiş ve hatta bu eserlerden bazıları konusu ya da karakterleriyle zihnimizde daha farklı kazınmışlardır. 1987 yılında yazdığı romanı Sadist’in (Misery) antogonist baş karakteri Annie Wilkes de bu unutulmazların arasında yerini almıştır.
Sadizmin klasik tanımında cinsel haz duygusu her ne kadar temel bir koşul olarak öne sürülüyorsa da King’in romanındaki baş karakter Annie Wilkes’in “baş hayranı” olduğu yazar Paul Sheldon’u ölümcül bir trafik kazasından kurtardıktan sonra dağ başında yalnız yaşadığı evinde onu hapsedip bacağını balta, parmağını ise elektrikli testere ile keserken ne tür bir duyguyu tattığını söylemek bir hayli zor. Bunlar şehvet eylemleri miydi? İşte orası muamma. Çünkü, roman boyunca Annie’nin saplantılı bir şekilde tutkun olduğu yazara aynı zamanda bir anne şefkatiyle de yaklaştığını görüyoruz. Sadist bir kimsenin sıkça sergilediği tavırlardan biri de sadomazohistik eylemlerinden sonra kurbanlarına şefkat göstermek ya da af dilemektir.
Annie de Paul’ü bir yandan küfürleriyle aşağılayıp canını hem ruhsal hem de fiziksel acıtırken diğer yandan da her fırsatta ona olan sevgisini dile getirir, ona bir çocukmuş gibi bakar, korur ve kollar.
“Yazara hafif bir hoşnutsuzlukla baktı. Ama yine de daha önce olduğu gibi sevgi karışmıştı. Annece bir ifadeydi bu.”
Ağrısını dindirmek için ilaçlarını veren, yaşamını sağlayan, ama aynı zamanda hareket kabiliyetinden mahrum ettiği Paul’ü istediği her an aç bırakarak yok edebilme kudretine de sahip olan bir anne. Hatta Masoch’un üç kadın üçlemesinde tarif ettiği, besleyen ve öldüren bir “oral anne” de diyebiliriz. Annie sahip olduğu bu gücün tasarrufuyla Paul’e kazadan sonrasını şöyle anlatır: “Çığlık atmaya başladın. Feryatlarını duyduğum zaman yaşayacağını anladım. Ölmek üzere olan insanlar ender bağırırlar. O zaman seni yaşatmaya karar verdim.” Annie, ilişkilerinin yaşam ve ölüm döngüsünü kapsayan bu mahiyetini Paul’ün yüzüne sıkça vurmaktan -çoğu zaman tehditkâr bir yaklaşımla- hiç çekinmez: “Hayatını bana borçlusun, Paul. Bunu unutmayacağını umarım.” Annie bu uyarıyı yaparken Paul’e aslında şunu aklından çıkarmamasını tembihliyordur: İstesem seni ölüme terk edebilirdim ama etmedim. Şimdi de seni besliyor ve koruyorum ama bana itaat etmediğin takdirde zarar görmen kaçınılmaz.
Sırf çok kızdığı için hiç tereddüt etmeden saplantılı bir şekilde hayran olduğu adamın bacağını balta ile kesip mikrop kapmaması için ateşle dağlayan Annie romanın diğer bir sahnesinde çocuğunu disipline eden bir anne edasıyla onun kulağını çekerek yemek yemeye zorlar:
“Ye, Paul! Yemek yiyecek kadar kendine gelmelisin. Ya da…”
Zzzz. Paul’ün kulak memesi sızladı. Kadın kulağını çekiyordu. “Peki,” diye homurdandı. “Peki. Kulağımı koparma…”
Gilles Deleuze, Masoch’un eserlerini incelediği denemesinde Sacher-Macho’nun Moonlight isimli novellasında Doğa’nın sırrına eriştiğimizi söyler. Doğanın kendisi soğuk, anaç ve katıdır. Mazohist düşün üçlü birliği ise şu kelimelerde toplanmıştır: soğuk-anaç-katı-donuk-duygusal-zalim. (Deleuze, 1991) Annie de roman boyunca bu üç kavram arasında gidip gelerek Deleuze’ün önerdiği mazohist düşün baş karakteri olmuştur adeta.
- Annie onu annece sevgi ve şefkatle süzüyordu. Bu duygunun gerisindeki zifiri karanlık insanın tüylerini diken diken ediyordu.
- Uğuldayan titreyen bıçak Paul’ün birazdan ölecek olan başparmağıyla yanındakinin hemen arasında yumuşak ete batarken Annie sık sık onu çok sevdiğini tekrarladı. “Bu iş Pauli’den çok anneciğini üzüyor.” diye sevecen bir kadın sesiyle.
Sadomazohistik eylem sergileyen yetişkinlerin geçmiş hikayelerine bakıldığında bu eylemlerin çocukluk dönemindeki olumsuz gelişmelerle direkt bağlantılı olduğu görülmekte. Romanda Annie’nin çocukluğuna dair oldukça kısıtlı bilgi olduğu için bu konuda çıkarsama yapmak bir hayli güç. Fakat, babasınınkiyle başlayan (Annie henüz 14 yaşındayken babası tuhaf bir kazaya kurban gider.) ölüm dalgasında (Annie’nin oda arkadaşının da babasınınkine benzer bir şekilde ölümü ve takip eden yıllarda çalıştığı hastanelerde ardı ardına gerçekleşen ölümler.) Annie’in her zaman baş şüpheli olma ihtimali, ortada sorgulanacak bir çocukluk olduğuna işaret ettiği kesin. En nihayetinde ilerleyen yıllarda bebek hemşiresi olarak çalıştığı dönemde meydana gelen bebek ölümleri ile alakalı olarak Annie tutuklanır. Bu süre zarfında bir muhabir ona “Ejderha Kadın” adını takar. Dava boyunca sürekli bu ad kullanılır ve çoğu kimse onun vücuduna kızgın çatallar batırılarak öldürülmesini savunur. Ama kanıt yetersizliğinden dolayı Ejderha Kadın suçsuz bulunur.
Sadizm ve mazohizm aynı davranış patolojisinin iki yönünden ibaret modellerdir ve bu iki patoloji sık olarak birbirine dönüşebilmektedir. Paul’e ya da hayvanlara yaptığı işkencelerin yanı sıra benliğinde biriken öfkeyi zaman zaman kendini tokatlayarak çıkaran Annie bir seferinde kontrolünü öylesine kaybeder ki bu duruma seyirci kalan Paul kendi acısını unutarak durması için ona adeta yalvarır:
Kadın, “Onların istediği buydu,” diyerek pençe gibi elini alnına götürdü. Sonra parmaklarını birdenbire aşağıya doğru çekti ve alnında dört kanlı çizgi belirdi. Kanlar kaşlarına toplandı. Yanaklarından ve burnunun yanlarından aktı.
“Annie! Dur!”
“Ve bu!” Annie sol eliyle yine sol yanağına bir tokat indirdi. Öyle hızlı vurdu ki, yanağında parmaklarının izi kaldı. “Ve bu!” Sağ yanağına daha da şiddetle vurdu. Tırnağıyla açtığı yaralardan kanlar etrafa sıçradı.
Annie’nin kendini kanatırcasına tırnaklayıp cezalandırdığı bu sahne sadizm ve mazohizm olgularının aykırılıktan oluşan bütünlüğünü ispat eder niteliktedir ki bu bütünsellik Babaoğlu’nun sadist tanımında benlik kavramları üzerinden de doğrulanır. “Bu sırada yapılan işlevlerde yani uygulanan öldürmelerde ya da işkencelerde, dürtüler tümden başıboş kalacağından olağanüstü gaddarca davranılabilir ve çok büyük bir doyum da sağlanabilir. Öteden beri en korkulan tipte sadist kişiler oluşmuş olur. Bu kişi yaptığı her harekette kendi parçalanışını bir kez daha yaşamakta ve bu yok oluşundan büyük bir mazohist haz da duymaktadır. Böylelikle her sadistin aynı zamanda mazohist bir haz da alışı yinelenmektedir.”
Annie sadomazohist düşünce yetisinin yanı sıra türlü hezeyanlara da sahip bir kadın. Kapana sıkışan bir fareyi vahşice katlederken aslında onu kurtardığını düşündüğü esnada tıpkı kendine zarar verdiği anlarda olduğu gibi gerçeklikten tamamıyla koptuğunu gözleriz.
“Kadının fareyi tutan eli bir yumruk halini aldı. Gözleri hâlâ ilerdeki bir noktaya boş boş bakıyordu. Paul ona bakmamak istiyor ama yapamıyordu. Annie’nin kolunun kasları kabarmaya başladı. Birdenbire farenin ağzından ince bir kan fışkırdı. Paul hayvanın kemiklerinin çatırdayarak kırıldığını duydu. Sonra Annie kalın parmaklarının uçlarını farenin gövdesine batırdı. Parmaklar eklemlerine kadar hayvana battı. Yere kanlar saçıldı. Hayvanın bulanıklaşmış gözleri yerlerinden uğradı.”
Son ve en yoğun boyutunda sadizm, kurbanın ölümünü sağlayarak biter ki işkencelerin devamında tümüyle edilgen hale getirdiği Paul’ü öldürmek Annie için belki de toptan bir mâlikiyeti temsil edecekti. Ama roller değişti! Sado-mazohist olguda aşina olduğumuz efendi-köle ilişkisi roman boyunca canlılığını korurken köle/kurban Paul, aralarındaki işkence ve devamındaki muhtemel ölüm kontratını terse çevirmeyi becerir. Ve hayatta kalma içgüdüsü Misery romanlarının ünlü yazarı Paul Sheldon’u efendisinin katili yapar:
Paul soluk alamıyordu artık. Çerçeveyi tutuyor, kadının parmaklarının boynuna gömüldüğünü hissediyordu. Sonra çığlık çığlığa haykırdı. “Ölsene sen ölmez misin hiç ölmeyecek misin…”
“SAANI… S…”
Baskı hafifledi. Paul bir an soluk almayı başardı. Sonra Annie onun üzerine yığılıp kaldı. Gevşek etlerden oluşan bir dağ gibiydi. Paul artık hiç soluk alamıyordu…
Kaynakça:
- Babaoğlu, A. (1996). Sadomazohizm. İstanbul: BDS Yayınları.
- Deleuze, G. (1997). Coldness and Cruelty, Sacher-Masoch, L. (1997). Venus in Furs. New York: Zone Books.
- Deleuze, G. (2007). Sacher-Masoch’un Takdimi Soğuk ve Zalim, Sacher-Masoch (2007) Kürklü Venüs. İstanbul: Norgunk
- King, S. (2017). Sadist. İstanbul: Altın Kitaplar.