Wong Kar-wai’nin 2000 yapımı filmi “In the Mood for Love” (Aşk Zamanı) sinema tarihinin duygu yüklü örneklerinden biridir. Sinema dilindeki ustalığı kadar gastronomi ve sembolik anlatım üzerinden hikayesini derinleştirmiş, 1960’lı yılların Hong Kong’unda geçen bu film, yan yana dairelere taşınan Chow Mo-wan (Tony Leung Chiu-wai) ve Su Li-zhen (Maggie Cheung)’in hikayesini anlatır.
Chow bir gazeteci olarak çalışan, işine bağlı bir adamdır. Su ise bir sekreterdir ve kocasının iş seyahatleri nedeniyle çoğu zaman yalnızdır. İlk başta yalnızca birer komşu olarak tanışan bu iki insanın hayatı, eşlerinin sık sık evde olmamaları nedeniyle zamanla kesişir. İkisi de kendi evliliklerinde yalnızlık ve tatminsizlik yaşarken bir tesadüf sonucu eşlerinin bir ilişki yaşadığını keşfederler. Bu acı gerçek Chow ve Su’yu derinden etkiler. Birbirlerinin acısını anlayan bu iki insan destek için birbirlerine yaklaşırlar. Ancak aralarındaki bağ yalnızca dostluk sınırlarında kalır. Su ve Chow, kendi ahlaki değerleri ve toplumun katı kuralları nedeniyle eşlerinin yaptıklarını tekrar etmek istemezler. İkili, eşlerinin ilişkisini anlamak için onlara ait rolleri oynayarak bu ilişkinin nasıl başladığını çözmeye çalışır. Bu role bürünme anları aralarındaki duygusal bağın güçlenmesini sağlar. Bu süreçte Chow ve Su birbirlerine aşık olmaya başlar. Ancak bu aşk her zaman ifade edilemeyen, sözcüklerle dile getirilemeyen bir aşktır. Chow ve Su’nun paylaştığı bu platonik aşk zamanla karşı konulamaz bir melankoliye dönüşür.
Gastronomi filmin hikayesinde önemli bir rol oynar. Chow ve Su yalnızlıklarını yemek ritüelleriyle ifade ederler. Apartmanlarındaki noodle dükkanında sık sık karşılaşmaları birbirlerine olan duygusal ihtiyaçlarını yansıtır. Noodle taşırken dar koridorlarda denk gelmeleri, ilişkilerinin tesadüfler üzerine kurulu olduğunu ve duygusal açlıklarının örtük bir simgesi haline geldiğini gösterir. Arada ev sahibi ve komşuların da dahil olduğu yemek sahneleri yalnızca kültürel bir detay değil aynı zamanda aralarındaki bağın fiziksel bir sembolü olarak da kullanılır.
Zaman geçtikçe Chow, Hong Kong’tan ayrılmaya karar verir. Gitmeden önce Su’ya kendisiyle gelmesini teklif eder ancak Su bu teklifi kabul etmez. Chow Singapur’a taşınır ve ikilinin yolları ayrılır. Her ikisi de bu ayrılığı büyük bir üzüntüyle karşılar ancak hiçbir zaman birbirlerine hissettiklerini tam anlamıyla ifade etmezler. Bu ayrılık, aşklarının hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini simgeler.
Yıllar sonra Chow, Kamboçya’ya gider ve Angkor Wat tapınağında, içinde sakladığı sırrı bir duvarın deliğine fısıldar. Bu an Chow’un Su’ya duyduğu aşkı bir anıt gibi saklama isteğini ve bu aşkın onun hayatında bıraktığı derin izi sembolize eder. Bu sahne filmin tüm duygusal yoğunluğunu tek bir sembolik harekete indirger: Söylenemeyenlerin doğa ile paylaşılması. Chow’un fısıldadığı sır izleyiciye asla açıklanmaz. Ancak bu belirsizlik filmin genel dokusuyla mükemmel bir uyum içindedir. Çünkü film boyunca karakterler aşklarını ve duygularını sürekli olarak saklamak ve bastırmak zorunda kalır. Chow’un bu fısıldama anı bir anlamda kendisiyle barışma ve geçmişini geride bırakma ritüelidir. Angkor Wat’ın zamansız ve mistik atmosferi bu anın gücünü daha da arttırır. Tarihi kalıntılar arasında kaybolmuş bir adam kendi hikayesini doğanın sessiz tanığı olan bir kayaya emanet eder. Chow’un bu hareketi hem bireysel bir arınmayı hem de evrenselliği temsil eder. Herkesin içinde sakladığı bir sırrı vardır.
Filmdeki görsel detaylar ve atmosfer, karakterlerin duygusal yolculuklarını derinleştirir. Wong Kar-wai’nin sembollerle ördüğü bu hikaye yalnızca bir aşk hikayesi değil aynı zamanda zamanın, yalnızlığın ve insan doğasının bir portresidir. Başta yemek olmak üzere, kıyafetler ve mekânlar gibi unsurlar yalnızca dönemin estetik detaylarını yansıtmakla kalmaz aynı zamanda bu iki karakterin hissettiklerini izleyiciye de derinlemesine hissettirir.
Filmdeki temalar ve sembolizm
Gastronomi:
Film boyunca yiyecek ve yemek sahneleri karakterlerin duygusal durumlarını ve birbirleriyle olan bağlarını yansıtmak için bir metafor olarak kullanılır. Su ve Chow’un yemek paylaşımları aralarındaki sessiz anlaşmayı ve bağlantıyı temsil eder. Özellikle noodle sahneleri her iki karakterin de rutin hayatlarındaki yalnızlığına işaret eder. Noodle almak için çıkılan sessiz yürüyüşler hem monoton bir hayatın ritmini hem de bu iki insanın karşılaşma anlarındaki kısa süreli heyecanı tasvir eder.
Yemekhanede karşılaşmalar: Chow ve Su, sık sık apartmanlarındaki noodle dükkanında karşılaşır. Bu dükkan yalnızlıklarının örtük bir şekilde dışa vurulduğu bir mekândır. Her biri eşlerinin yokluğunda tek başına yemek yerken, aynı zamanda kendilerine bir rutin yaratmaya çalışırlar. Yemek onların yalnızlıklarını fiziksel bir deneyimle bağdaştırır.
Noodle taşıma sahneleri: Su’nun noodle taşırken dar koridorlarda Chow ile karşılaştığı sahneler, filmin hem görsel hem de metaforik yoğunluğunu artırır. Yemek burada gündelik yaşamın sıradan bir ritüeli gibi görünse de aslında aralarındaki bağın kurulmasına hizmet eder.
Gastronominin duygusal fonksiyonu: Yemek iki karakterin duygusal açlıklarını simgeler. Yalnız başına yemek yemeleri duygusal tatminsizliklerini vurgularken birlikte yemek için bahane aramaları birbirlerine duydukları ihtiyacın bir göstergesidir.
Gastronominin kültürel bağlamı: Wong Kar-wai, 1960’ların Hong Kong’undaki yemek kültürünü detaylı bir şekilde sunarak, karakterlerin yaşadığı dönemi ve sosyal çevreyi daha da gerçekçi hale getirir. Sokak yemekleri ve noodle dükkânları, dönemin sosyal hayatının önemli bir parçasıdır.
Noodle ve ilişki dinamikleri: Noodle metaforu hem fiziksel hem de duygusal bir “beslenme” sembolüdür. İki karakter de bireysel olarak yemek yerken doyuma ulaşamaz; ancak aralarındaki bağ, yalnızlıklarını bir nebze de olsa hafifletir.
Gastronominin filme bu şekilde entegre edilmesi yalnızca karakterlerin yaşamlarına bir derinlik katmakla kalmaz, aynı zamanda filmin melankolik atmosferini de güçlendirir. Bu filmde yemek Wong Kar-wai’nin ustalıkla kullandığı bir metafor olarak aşkın ve yalnızlığın dokusuna da lezzet katmıştır.
Zaman ve saat:
Filmde zaman hem fiziksel hem de soyut bir kavram olarak önemlidir. Belli aralıklarla gösterilen saat hem kaçıp giden zamana hem de geçmişte takılı kalmaya atıfta bulunur. Wong Kar-wai karakterlerin ilişkisini ve onların bu ilişkiden uzak durma çabalarını zamanın akışıyla paralel bir şekilde çizer. Bir sahnede Chow’un saatin tik takları arasında düşüncelere dalması izleyiciye karakterin ne kadar şuurlu bir şekilde hislerini bastırdığını gösterir. Aynı zamanda saatler, kaçırılan fırsatları ve geri dönülemeyen anları temsilen filmde önemli bir motif haline gelir.
Renk ve Mekân:
Çarpıcı bir özellik olarak “In the Mood for Love”, renk paletleriyle karakterlerin ruh hallerini ve durumlarını öne çıkarır. Filmde kırmızının baskın olduğu sahneler arzu ve yoğun duyguları temsil ederken, koyu tonlar ve karanlık mekânlar gizlilik ve kaçış hissini yansıtır. Su’nun şık ama melankolik görüntüsü ve dar sokaklarda sıkışıp kalan mekânlar filmin karakterlerinin yaşadıkları çelişkileri daha belirgin hale getirir. Wong Kar-wai bu mekânlarla izleyiciyi karakterlerin daralıp sıkışması hissine ortak eder.
Kıyafetler ve moda:
Su’nun giydiği cheongsam* elbiseleri onun zarif ve içine kapanık doğasını yansıtır Aynı zamanda filmin estetik kimliğinin önemli bir parçasıdır.
“In the Mood for Love” geçmişin gölgesinde büyüyen bir hikaye olarak izleyicisine yalnızlık, arzu ve kaçırılmış fırsatların bir toplamını sunar. Film boyunca izlediğimiz yemekler, saatler ve dar koridorlar bize şunu hatırlatır: Bazı şeylere asla tam anlamıyla sahip olunmaz, onlar sadece anın içinde yaşanır ve sonsuz bir özleme dönüşür. Wong Kar-wai’nin karakterleri birbirine değen ama asla birleşmeyen iki çizgi gibi kendi yollarında yürürken her adımda daha derin bir melankoli bırakırlar. Yemek masasında paylaşılan o küçük anlar aslında hayatın tamamı gibidir-eksik, dolmak bilmez ama yine de unutulmaz. Film sona erdiğinde geriye kalan bir sırrın fısıltısı ve bu sırrı taşımanın ağırlığıdır.
Bu hikaye yalnızca izlenmiyor; hissediliyor, içselleştiriliyor ve en derin anılarımızdan birine dönüşüyor…
(*) Çinli kadınların geleneksel olarak giydiği dik yakalı eteği yırtmaçlı, pamuk ya da ipekten elbise. (tureng.com)
Film Adı: In the Mood for Love (2000) /Aşk Zamanı
Yönetmen: Wong Kar-wai
Senaryo: Wong Kar-wai
Vizyon Tarihi: 20 Mayıs 2000
Ülke: Hong Kong
Ödüller: En İyi Erkek Oyuncu (Tony Leung, 53. Cannes Film Festivali), César En İyi Yabancı Film Ödülü (2001)
Oyuncu Kadrosu: Maggie Cheung, Tony Leung Chiu-wai, Ping Lam Siu, Rebecca Pan, Kelly Lai Chen
Müzik: Michael Galasso, Shigeru Umebayashi
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
17 Ocak 2025