İnsanoğlunun en temel arzularından biri bir başkasının zihninde ve kalbinde var olmaktır. Bu arayış, tarih boyunca ilişkilerin göz göze bakarak, bedensel temaslar kurarak, aynı fiziksel ortamı paylaşarak yaşanmasıyla anlam bulmuştur. Yani insan ilişkileri “mekânsal yakınlıklar” çerçevesinde tanımlanmıştır. Oysa artık yeni bir gerçekliğin eşiğindeyiz... Son yıllarda teknolojinin önü alınamaz gelişimiyle beraber bu tanım dönüşmeye başlamış, metaverse ve sanal gerçeklik teknolojileri yalnızca oyun ya da eğlence araçları olmaktan çıkarak duygusal ve sosyal bağların yeniden üretildiği mekânlar haline gelmiştir.

Bu yeni paradigmada “fiziksel temas” yerini “verisel temas”a bırakmaktadır. Dijitalleşen dünyada dokunmak, hissetmek ve hatta sevmek bile algoritmalar aracılığıyla yeniden inşa edilmektedir. Yeni teknolojilerin entegrasyonu ve internet uygulamaları ile insanların iletişim kurma şekli sürekli olarak gelişmektedir. Gelişen iletişim teknolojileri dünyanın diğer ucunda bulunan bir kişiye anında ulaşmayı sağlamış ve yakın zamana kadar imkânsız olarak görülen birçok şeyi mümkün hale getirmiştir. Bu gelişmelerden günümüzde belki de en önemlisi Metaverse teknolojisidir.

Metaverse, bugün bildiğimiz internetin ötesine geçen dijital bir evrendir. Bu evren, insanların keşfedebilecekleri ve farklı etkinliklere katılabilecekleri üç boyutlu sanal bir dünya sunmaktadır (Mete, 2022) Metaverse kavramı sanal gerçeklik (virtual reality/VR), artırılmış gerçeklik (augmented reality/AR), 3 boyutlu simülasyonlar, yapay zekâ ve blok zinciri gibi teknolojilerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar.  Sanal gerçeklik ve metaverse yalnızca teknolojik gelişmelerin değil, aynı zamanda ilişkisel deneyimlerin de dönüşümüdür. Sanal gerçeklik, fiziksel olarak uzak bireylerin ortak bir “sanal mekân”da bir araya gelmelerini mümkün kılar. Nowak ve Biocca (2003) bu olguyu “algılanan sosyal varlık” (perceived social presence) kavramıyla açıklamıştır. Bir kişinin sanal bir ortamda başka biriyle kurduğu ilişkinin gerçeklik duygusu kimi zaman yüz yüze ilişkilerdeki kadar güçlü olabilir ancak sanal yakınlaşmanın bu gücü gerçeklikten kopuş, simülasyonla yetinme ya da duygusal yüzeysellik gibi farklı problemleri beraberinde getirir.

Metaverse ortamında bireyler avatarları aracılığıyla var olur. Çoğu zaman idealize edilmiş ve gerçek hayattaki kimliğin seçilmiş bir yansıması olan bu avatarlar, mikro ifadeleri ve beden hareketlerini yansıtabilen gelişmiş algoritmalar sayesinde bireylerin birbirlerini daha “gerçek” hissetmesini sağlar (Bailenson ve ark., 2008). Ancak bu gelişmiş taklit hakikatin yerini tutabilir mi? Diğer yandan kişilerin farklı platformlarda farklı kimlik kurguladıkları düşünüldüğünde bu durum otantiklik sorusunu gündeme getirir. Sanal ortamda gerçekten kimle ilişki kuruyoruz? Araştırmalar sanal ortamlarda kurulan ilişkilerin başlangıçta daha hızlı bir duygusal yakınlık kurduğunu ancak bu ilişkinin uzun vadede kırılgan olabileceğini göstermektedir (Mc Kenna ve ark., 2002). Çünkü birey gerçek olanı değil onun seçilmiş versiyonu ile ilişki kurmaktadır.  Sanallık insanı hem korur hem de soyutlar. Kimliğimiz kendi yarattığımız bir maskeye dönüşür ve o maske ile başkalarının maskelerine aşık oluruz. metaversede önemli olan kim olduğumuz değil kim gibi göründüğümüzdür. Bu bağlamda metaverse, Lacancı anlamda “ayna evresi”nin dijital bir izdüşümünü de sunar. Birey yarattığı avatarında bir benlik görür ve bu yansıma ile özdeşleşir fakat her özdeşleşme aynı zamanda bir yabancılaşma yaratır.

Sanal ortamda ilişkiler bedensel varlıktan arındırılmıştır. Beden yalnızca bir nesne değil dünyayla ilişki kurmanın temel aracıdır. İşte metaverse bu aracı devre dışı bırakır. Oysa insan ilişkileri bedenin diliyle, jestlerle ve ten temasıyla zenginleşir. Bedenin sıcaklığı, kokusu, gözlerin hafifçe kısılması ya da titreyen bir ses tonunun taşıdığı duygu metaversede karşılık bulamaz. İlişkilerin metaversede kurulması mahremiyetin dijitalleşmesi anlamına da gelir. Sanal platformlarda her etkileşim bir veri haline gelir, her bakış, her jest bir algoritma tarafından kaydedilir. Bu durum ilişkilerin samimiyetini de tehlikeye atar. Sosyal medya algoritmaları gibi metaverse de bireylerin etkileşim örüntülerini analiz ederek onları belirli ilişki kalıplarına yönlendirebilir. Yani bir yandan özgürlük vaat eden bu ortam diğer yandan görünmez bir yönlendirme mekanizması işlevi görebilir.

Metaverse ve sanal gerçeklik ilişkilerin doğasını kökten değiştirmiştir. Günümüzde “ilişki” yalnızca fiziksel bir birliktelik değil aynı zamanda kodlarla örülmüş bir ortak alanla tanımlanabiliyor. Bağ kurmak için göz teması yerine veri aktarımının yeterli olabildiği bu yeni dünyada insanlar birbirine daha yakın ama belki de hiç olmadığı kadar yalnızlar... Metaverse bedenin yerini alabilecek bir temsil yaratıyor evet ama bedenin barındırdığı bir hafızayı, kokuyu, nabzı ya da titreşimi silebiliyor mu? Bu sorunun cevabı “hayır”sa gerçek bağ halen fizikselin izini taşır. Hafıza sadece zihinsel değil bedensel de bir olgudur. Örneğin sevgilinin elini ilk tuttuğumuz anın yarattığı duygu, dokunuşun taşıdığı bilgidir.

İnsan ilişkileri yalnızca bilgi alışverişi değil aynı zamanda kırılganlık, belirsizlik ve çelişkilerle örtülüdür. Oysa sanal dünya bu pürüzleri törpüleyerek kusursuz bir “yakınlık yanılsaması” yaratır. Ama aslında belki de en derin bağlar kusurların içinde var olur. Gerçek hayatın kıymeti filtresizliğinde ve şeffaflığında değil midir?

Metaverse bizi birbirimize daha hızlı ve daha kolay ulaştırabilir ancak aynı hızda yüzeyselleştirebilir de. Bu yüzden asıl mesele nerede olduğumuz değil, nasıl bağ kurduğumuzdur. Önemli olan karşımızdakine gerçekten temas edip edemediğimizdir. Çünkü bazen bir dokunuş bin kelimeden daha derin şeyler söyler. Ve hiçbir teknoloji o dokunuşun hafızasını kopyalayamaz. Belki de bu yüzden her çağın teknolojisi değişse de insanın bir başkasında yankı bulma arzusu hiç değişmez. Gerçek bağ ekrandan değil, içimizin en kırılgan, en savunmasız yerinden kurulur. Belki de bu yüzden gerçek yakınlık yalnızca dijital bir simülasyonla değil, yaşanmışlıkla mümkündür.

Ve sonunda ne kadar uzaklaşırsak uzaklaşalım bizi birbirimize yaklaştıran şey hâlâ aynıdır; sanalın vaat edemeyeceği tek şey: Gerçek bir bakışta kurulan sahici bir karşılaşma…

Kl. Psk. Şehnaz Tuna

9 Mayıs 2025

Kaynakça

  • Bailenson, J. N., Yee,N., Blascovich, J., Beall, A.C., Lundblad, N. & Jin, M. (2008). The use of immersive virtual reality in the learning sciences: Digital transformations of teachers, students and social context. The Journal of the Learning Sciences, 17: 102-141. doi: 10.1080/10508400701793141
  • McKenna, K. Y. A., Green, A. S., & Gleason, M. E. J. (2002). Relationship formation on the Internet: What's the big attraction? Journal of Social Issues, 58(1): 9–31
  • Mete, M.H. (2022). Metaverse teknolojileri ve etki alanları. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 14(2): 155-171
  • Nowak, K. L. & Biocca, F. (2003). The effect of the agency and anthropomorphism on users’ sense of telepresence, copresence, and social presence in virtual environments. Presence Teleoperators and Virtual Environments, 12(5), 481–494. https://doi.org/10.1162/105474603322761289