Sevdalanıp âşık olmanın ardından bir ömür boyu aynı yastıkta yaşlanmak için verilen sözlerin ardından neden ihanet edilir? Evlilik dışı ilişkilere meyil insanoğlunun arzusuna ket vurabilme uğraşındaki başarısızlığıdır. Helen Fisher’in (1995) romantik yaşamımızın doğasını araştırma çabası olarak nitelendirdiği eseri “Cinsel Aşkın Anatomisi”nde verdiği bilgiye göre anketlerde erkeklere ve kadınlara niçin evlilik dışı cinsel ilişkiye girdikleri sorulduğu zaman, zina yapanlar genellikle “şehvet yüzünden”, “aşk uğruna” veya “bilmiyorum” cevaplarını vermişler. Aldatma genel olarak erkekle özdeşleştirilen bir kavram olsa da kadın da tıpkı erkek gibi aldatır; tarih boyunca aldatmıştır da… Zinanın sonucu uygulanan acımasız cezalara rağmen aldatmaya devam etmiştir de üstelik. İnsanların cinsel hazlarını nasıl yaşayacaklarına dair sınırlamalar getirildiği Mezopotamya’da sadakatsiz kadınların yavaşça kazığa oturtulması bu tarz haşin cezalara en iyi örneklerindendir.
Eşlerin evlilik dışı cinsel ilişkilerini ifade eden ve günümüz hukukunda sadakat görevinin ihlaline dayalı bir boşanma sebebi olarak kabul edilen zina (adulterium), Roma hukukunda yalnızca evli kadın ile evlilik dışı ilişkileri gösteren bir suçtur. (Tamer, 2007) Modern toplumda halen var olan zina ve bundan kaynaklı cezalandırılma yöntemlerinin kökenlerini dört bin yıl geriye gidip incelemek mümkün nitekim bu olgunun seks hukuku kapsamında tarihte bilinen en eski örneği “Nin-Dada” vakasıdır. Dört bin yıl önce gerçekleşen bu vakada kurban Mezopotamya uygarlığının en önemli tanrılarından Enlil’in başrahiplerinden Lu-İnanna, suçlananlar ise azat edilmiş iki eski köle, bir erkek köle, bir de Lu-İnanna’nın dul karısı Nin-Dada’dır. Bu davada en önemli nokta Nin-Dada’nın neden hemen katilleri yetkililere teslim etmediğiydi. Cinayete o da mı karışmıştı? Eğer öyleyse, kazığa oturtularak infaz edileceği kesindi. Aile birliğini bozma niteliğiyle, özellikle kadınların işlediği zina ağır ceza gerektiriyordu. Davayı değerlendiren meclisin öfkeli bildirisi şu şekildeydi:
“Kocasına değer vermeyen bir kadın, kocasının düşmanını tanıyor olabilir… O düşman da kadının kocasını öldürebilir. Daha sonra bunu kadına bildirebilir. Bu durumda kocasını öldüren kadın değil midir? Hatta kadının suçu adamı fiilen öldürenlerin suçundan daha ağırdır.”
“Tanımak” sözcüğünün Sümercedeki karşılığı aynı zamanda “seks yapmak” demektir ve Nin-Dada’nın kocasının öldürülmesinden sonra sessiz kalması bu bilgiye ne denli aç olduğuna Meclis’in ikna olmasına yetmişti. Nin-Dada’nın katillerden herhangi biriyle cinsel ilişkiye girdiği veya kocasının öldürülmesinde payı olduğuna dair herhangi bir kanıt olmamasına rağmen talihsiz kadın zina ettiği kuşkusu yüzünden mahkûm edilip büyük bir ihtimalle kazığa oturtulmuştu. (Berkowitz, 2013) Kadınlar, kesin kanıt olmadan da zinayla suçlandıklarında nehre atılmaları gündeme gelebiliyordu. “Nehir sınavı” diye bilinen işkenceyle, kadınlar suya atılarak haklarındaki bu iddiayı temizleyebiliyorlardı. Eğer hayatta kalırlarsa, masum oldukları ilan ediliyordu; boğulurlarsa da suçlu olduklarına hükmediliyordu.
Etnografik incelemelerde kimi kültürlerde kadının kocası dışında bir erkekle sevişmesinin her zaman zina olarak değerlendirilmediğini görüyoruz: “Bir erkeğin konuğuna karısını ödünç vermesi çeşitli Eskimo kavimlerinde usuldendir. Bu zina biçimi hısımlık kavramlarından kaynaklanır. Bir koca eğer bir av arkadaşıyla arasındaki bağı perçinlemek isterse, o arkadaşına karısının ona cinsel açıdan hizmet etmesini teklif edebilir. Ancak kadının buna izin vermesi kaydıyla. Herkes razı olursa, kadın konukla günlerce, hatta haftalarca sevişir. Kadınlar konuklara ve yabancılara da kendilerini sunarlar. Fakat Eskimo kadınları bu evlilik dışı birleşmeleri, sonsuza dek sürecek bir hısımlığın ödülü olarak görürler, ahlaksızlık olarak değil.” (Fisher, 1995) Nijeryalı Kofyarlar da zinayı farklı biçimde tanımlarlar. Kocasından hoşnut olmayan, fakat boşanmak da istemeyen bir kadın yasal bir aşık edinerek onunla kocasının evinde açıkça yaşayabilir.
Yunan tarihçi Heredot’a göre Mısır’da sadık bir kadın bulmak kolay değildi. Heredot, Nil’e saygısızlık ettiği için kör olmuş Pheros adında bir kraldan söz eder. Pheros’un karanlığa mahkumiyeti on yıl sürer ve sonrasında gelen bir kâhin, Pheros’a, sadık bir kadının idrarıyla gözlerini yıkarsa yeniden görebileceğini söyler. Bunun üzerine Pheros önce kendi karısının yanına gider ama onun idrarı zinayla kirlenmiştir ve onu iyileştiremez. Sonra “çok sayıda” evli kadının idrarını peş peşe dener, ta ki sonunda sadık birine rastlayana dek; en sonunda bu sayede gözleri açılır. Test ettiği zina yapan bütün kadınları (muhtemelen kendi karısı da dahil) Kızıl Toprak diye bilinen bir şehirde toplar ve onları yakarak öldürür. (Berkowitz, 2013)
Peki tüm bu felaket sonuçlarına rağmen kadın neden aldatıyordu? Fisher’in bunun için sıraladığı sebepler şunlardı:
Birinci neden: Antropolog Marjori Shostak’ın 1970’lerde tanıştığı beş kocalı Kung kadını Nisa’ya neden bu kadar çok erkekle beraber olduğu sorulduğunda Nisa, kadınların cinsel çeşitliliğe duydukları ilgiyi ek geçim olarak özetlemiştir. Yani fazladan mal ve hizmet, zina yapan kadın atalarımıza daha fazla besin, daha güvenli barınak sağlamış olacaktır; bu ayrıcalıklar ise kadın için daha fazla koruma, daha sağlıklı yaşam demek olacak, çocukları da bu sayede hayatta kalma şansını yakalayacaktı.
İkinci neden: Zina, eski çağlardaki kadına bir tür sigorta poliçesi görevi yapıyordu. Bir “koca” öldüğü ya da evini terk ettiği takdirde, kadının, çocuklarına karşı görevlerini yerine getirmede yardımını sağlayabileceği başka bir erkeği olacaktı.
Üçüncü neden: Eski çağlardaki kadın, korkak, ailesine bakmaktan aciz, yeteneksiz biriyle evlendiği takdirde, bay “İyi Gen” diyebileceğimiz başka bir erkekten çocuk yapmakla genetik soyunun kalitesini yükseltmek durumunda olacaktı.
Dördüncü neden: Bir kadının değişik babalardan çocukları olduğu takdirde, her çocuk öbürlerinden biraz farklı olacaktı bu da içlerinden bazılarının çevredeki beklenmedik dalgalanmaları atlatıp hayatta kalmaları olasılığını arttıracaktı.
Kısacası, tarih öncesi kadınlar, evlilik dışı serüvenlerini gizli tutabildikleri takdirde (ki kadınlar bu sırlarını tutabiliyorlardı çünkü erkekler seks konusunda övünürken kadınlar kültürel ve toplumsal tabu olma özelliğinden dolayı bu deneyimlerini gizlemekteydiler), fazladan kaynaklar, gelecek sigortası, daha kaliteli genler ve biyolojik gelecekleri için daha çeşitli DNA elde edebiliyorlardı.
Antropolog Sarah Hrdy’e göre şempanze ve diğer dişi primatlardaki ek cinsellik mutlaka çocuk yapmak için değildir. Hrdy’nin ortaya attığı iki Darwinci amaca göre bu çoğul çiftleşmeler yeni doğacak yavrularını öldürmeye çalışabilecek erkeklerle “dostluk kurmak” ve babanın kimliğini belirsizleştirerek, toplum içindeki her erkeğin doğacak çocuğa baba gibi davranmasını sağlamak içindir. Hrdy, bu mantığı kadınlara yakıştırarak, yoğun cinsel dürtüyü, çok sayıda erkekle birleşerek her birinden ataerkil yatırım ve çocuğunun öldürülmesine karşı sigorta sağlamayı amaçlayan eski bir evrimsel taktiğe bağlar.
Emma Bowary stratejisini takip eden Birkhead ve Møller’in (aktaran Ridley, 2009) kırlangıçlardan yola çıkarak oluşturdukları teoriye göre ise, dişi kırlangıç yavrusuna bakacak bir kocaya ihtiyaç duyar, ama çiftleşme mahaline geldiğinde tüm iyi kocaların sahiplendiğini görür. Bu durumda uygulanacak en iyi taktik orta sınıf bir koca ile eşleşmek ve çok daha üstün genlere sahip komşu ile çiftleşmektir. Bu teoriden yola çıkıldığında tıpkı kuşlarda olduğu gibi kadınlar da üreme stratejisinin bir parçası olarak (bilinçsiz bir şekilde) ilişkilerini kocalarını bırakmadan genetik olarak daha değerli adamlarla yaşamayı seçiyor olabilirlerdi.
Batıda cinselliğin her iki cinsiyet için de hata ve günah sayılması M.S. 354 ile 430 yılları arasında yaşayan Aziz Augustine’in öğretilerinin yayılması ile başlamıştır. Fakat bu ahlaksal gelenekler erkeklerle kadınları eşlerini aldatmaktan alıkoyamamıştır. Tıpkı yasak elmadan alınan ilk ısırık gibi zinanın da çekiciliği hiç kuşkusuz yasak oluşundan kaynaklanmaktadır. Tüm insan toplumlarının yüzde 84’ü bir erkeğin aynı zamanda birden fazla kadın almasına yani “poligini”ye izin verir. Buna karşın “poliandri”, yani “çok kocalılık” enderdir. Tüm toplumların ancak yüzde 0,5’i bir kadının aynı anda birkaç kocasının olmasına izin verir. Bu istisnai durum kadının çok zengin olduğu şartlarda geçerlidir. Poliandri insanlar arasında olduğu kadar başka yaratıkların arasında da enderdir. Bunun biyolojik nedeni ise dişi kuşlar ve memelilerin hayatları boyunca sınırlı yavru sahibi olabilmesine dayalıdır. (Fisher, 1995)
“Klişeleşmiş flört, gülümseme, sevdalanmayla bağlantılı beyin fizyolojisi
ve tek bir eşle beraber olma dürtümüz gibi,
zina da, görünüşe göre eski üreme oyunumuzun bir parçasıdır.”
Helen E. Fisher
Modern toplumda kadın tarafından gerçekleştirilen zina, üreme stratejisinin dışında birçok farklı sebepten meydana gelebiliyor. Öncelikle, günümüzde kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları ve eğitim seviyelerinin yükselmesi ile beraber erkeklerle aynı haklara sahip olduklarını düşünerek evlilik dışı ilişki yaşama oranlarının arttığını kabul edebiliriz. Uzun saatler çalışan, sık seyahat eden ilgisiz eş, cinselliğin yaşanmadığı, boşanmanın mümkün olmadığı mutsuz evlilikler bir kadını aldatmaya iten başlıca sebepler arasındadır. Bunun yanısıra zinaya cinsel özgürlük açısından baktığımızda cinselliği kısıtlanmış, kapalı kapılar ardına hapsedilmiş kadın aldattığında, aşık olup sevmese de bu özgürlüğü tatmış oluyor. Bipolar bozuklukta meydana gelen mani ataklarında yaşanan gelişigüzel cinsellik ya da nemfomani (kadında görülen seks bağımlılığ)ı gibi psikolojik rahatsızlıkları saymazsak özgürlük ve heyecan arayışı, dikkat çekmek, özel hissetmek, arzulandığını görmek, kendini daha dişi hissedebilmek, daha çekici görülmek, anlaşılmak, sevilmek, yakınlık hissi, heyecan yaşamak, kusursuz aşkı bulma çabası, genç hissetmek ve yasak olanın çekiciliği kadını bedeli ne olursa olsun aldatmaya teşvik edebiliyor.
Zinanın kökenlerini anne baba ilişkisinde de arayabiliriz. Anne babanın birbirinden uzak olduğu bir evde büyümüş ya da kendi çekirdek ailesinde zinayı yaşamış bir kadının (örn., babasını aldatmış anne modeli) ileride modelleme/öğrenme yoluyla zina işlemesi muhtemeldir. Öğrenme kavramı bir gerçeği daha gündeme getiriyor ki o da reyting uğruna güncel çoğu dizi ve filmin konularında aldatmaya sıkça yer vermeleri ve böylece zinayı özendirici ve nispeten sıradan hale sokarak teşvik edici birer unsur haline gelmeleridir. Kendisini aldatan kocasından intikam alma güdüsü, evli olduğu kişiden daha güçlü daha zengin olanıyla beraber olma böylece daha güçlü ve güvende hissetme duygusu, ya da tam tersi evli olduğu kişiden daha genciyle olup karşılanmamış seks ihtiyaçlarını giderme arzusu yine kadın zinasının dinamikleri arasında yer alır.
M.Ö. 17’de imparator Augustus tarafından kabul edilen Lex Iulia de Adulteriis Coercendis (Zinalar ve Tecavüzler Hakkında Iulia Yasası) ile kamu suçu haline getirilinceye dek aile içi bir sorun olarak görülen adulterium, kural olarak, yalnızca kadın evliyse ortaya çıkardı. (Tamer, 2007) Zina ile birlikte suç teşkil eden diğer cinsel ilişkiler, geçmişte tamamen aile içi bir mesele olarak görüldükleri halde, Augustus yasalarıyla kamu mahkemelerinde yargılanan ve devlet tarafından cezalandırılan suçlar haline gelmiştir. Eski hukukta bir kadının kocasına ihaneti tüm topluma ihanet olarak görülüyordu. Suçlunun toplum tarafından yargılanması yaygındı. 16. ve 17. yüzyıl İngiltere’sinde zina, orospuluk ya da benzeri suçlardan zanlı kimseler, dışarıda tencere ve tava çalarak “gürültü” çıkaran komşuları tarafından uyandırılabiliyorlardı. Bu muamele, daha sonra mahkeme ne derse desin, hedefteki kimselerin itibarını zedeliyordu. Evli kadınların kocalarına sadık kalmalarını sağlayabilmek için bir takım abideler dikilmişti. Örneğin zina yapan kadınlara verilen para cezalarıyla inşa edilmiş İtaatkar Venüs Tapınağı sadakatsiz kadınlar için ibret abidesi olma amacı taşıyordu. (Berkowitz, 2013)
Kadın zinasının bir suç unsuru olması sadece gerçek hayatla sınırlı değildi. 1857 yılında Gustave Flaubert’in Madam Bovary adlı romanı davalık oldu. Romanda Emma Bovary gibi zina yapan kurgusal bir karakterin, kadınları günahkâr davranışa özendireceğinden endişe ediliyordu. Savcı Madam Bovary’nin kadın okurların ahlakını bozarak toplumu yoldan çıkardığı sonucuna varıyordu. Sonrasında yazarın avukatının sunduğu savunma ile Flaubert beraat etti ve bu büyük tartışma yazarın meşhur olmasına, kitabının da yok satmasına sebep oldu.
“Zina yapan karısını yakalayan adamın onunla birlikte yaşamaya devam etmesi yasadışıdır ve eğer yaşarsa, vatandaşlık haklarını yitirir; zina yaparken yakalanan kadının dini törenlere katılması yasadışıdır, şayet katılırsa, ölüm cezası ve cezada muafiyet dışında her türlü cezayı alabilir.”
Eski Yunan hukuk maddesi
Zinayı cezalandırmanın tarih boyunca güttüğü tek amaç vardı: Bozulan aile hayatını ve ahlak anlayışını düzenlemek. Ne var ki, bu uygulamalar çifte standarttan nasibini fazlasıyla aldı. Geleneklerine bağlı Hint, Japon ve Çin toplumlarında evlilik dışı çinsel ilişki, kadınlar için kesinlikle yasaktı. Bir Hindu erkeği kendisini aldatan karısını öldürürken Çin ve Japonya’da zina yapan kadının kendisini öldürmesi beklenirdi. Benzer çifte standarda M.Ö 1800-1100 yılları arasında yazılmış eski Mezopotamya kanun metinlerinde de rastlanmaktadır. Namusu lekelenmiş bir kadın idam edilebilir ya da burnu doğranırdı. Buna karşın kocasının canı istedikçe fahişelerle yatma hakkı vardır. Zinanın erkek için suç teşkil etmesi başka bir erkeğin karısıyla yatması halinde gerçekleşirdi. (Fisher, 1995) Ataerkil toplumlarda zina erkeklere atfedilen bir terim bile değildir. Daha çok kadınların bir günahı sayılır. Peki neden bu çifte standart? Erkeğin bir “tohum taşıyıcı” olarak soyu sürdürme görevi toplumlar ve tarihler boyunca ona sayısız hak tanımıştır. Çok eşlilik de bu haklardan biriydi. M.Ö 17’nin Roma’sında özgür bir kimse köleleriyle, fahişelerle ya da aşağı sınıftan diğer kadınlarla ilişkide bulunabilirdi. Bunların hiçbiri zina sayılmazdı, ancak evli bir kadın kocasından başka herhangi bir erkekle ilişki kurarsa bu kesinlikle zina olarak kabul edilirdi.
“Eğer karınızı suçüstü yakalarsanız, onu, cezalandırılma kuşkusu olmaksızın, serbestçe öldürebilirsiniz… O size karşı parmağını dahi kaldırmaya cesaret edemeyecektir,
kaldırsa dahi haklı olmaz.”
Marcus Porcius Cato
Bu kurala göre, bir kadın zina halinde yakaladığı kocasına karşı hiçbir şey yapamaz, ama koca karısını yakalarsa öldürebilecektir. (Tamer, 2007)
Kısacası tarihten günümüze farklı toplumsal yapılarda erkeğin aldatmasına karşı daha toleranslı davranılırken kadınların aldatmasına hiçbir zaman hoşgörüyle yaklaşılmadı. Aldatan kadın toplum tarafından, aldatan erkekten daha fazla yargılandı, suçlandı, hedef gösterilerek canına kastedildi. Bugün halen kendi ülkemizin sınırları içerisinde zina yapan erkek elini kolunu sallayarak gezebiliyorken gazetelerin üçüncü sayfaları kocaları tarafından namus uğruna katledilen kadın cinayetlerinden geçilmiyor.
Tarih tekerrürden ibaretse ve tarihin ilk seks kaynaklı hukuk olayı Nin-Dada vakası günümüzde gerçekleşseydi haberin manşeti zihnimde canlandı bile:
“NİN-DADA! AŞIKLARIYLA BİR OLUP KOCASINI ÖLDÜRDÜ!”
KAYNAKÇA:
- Berkowitz, E. (2013). Seks ve Ceza. Arzuyu Yargılamanın Dört Bin Yıllık Tarihi. İstanbul: Kolektif.
- Fisher, H. E. (1995). Cinsel Aşkın Anatomisi. İstanbul: Cep Kitapları.
- Ridley, M. (2009). Female Adultery. Robert A. Nye (Ed.), Sexuality içinde (s. 221-223). New York: Oxford University
- Tamer, D. (2007). Augustus Çağında Cinsel Suçlar ve Lex Iulia de Adulteriis Coercendis. İstanbul: Homer.