Evrensel ve son derece insani bir duygu olan kıskançlık belirli sınırlar dahilinde yaşandığında yer, zaman, mekân ya da kültürel farklar gözetmeksizin normal olarak karşılansa da bu sınırlar aşıldığında istenmedik ve beklenmedik olaylara yol açabilir. Aşırıya kaçtığı zaman yaşayan kişiye derin bir acı, yaşatılana ise oldukça fazla zarar veren kıskançlık duygusu insan ilişkileri açısından son derece yıkıcıdır.
Öfke, güvensizlik, utanç ve kendinden şüphe duyma gibi eşlikçi negatif duyguları beraberinde getirdiği için bastırılan ve itiraf etmekten kaçınılan kıskançlık doğuştan sahip olunan bir kişilik özelliği olarak var olabildiği gibi yaşanan bazı travmatik olaylar sonrası da kendini gösterebilir. Örneğin, erken yaşta sevgilisi tarafından aldatılan ve bununla baş edemeyen bir genç, yetişkin dönemlerinde yaşadığı ilişkilerinde partnerine karşı kıskanç bir tutum sergileyebiliyor. Indiana Üniversitesi psikoloji profesörü Robert Rydell’in kıskançlığın kökenini araştırdığı çalışmasının sonucunda eşlerini kıskanan ve eşlerinden şüphe duyan kişilerin kendine güvensizlik ve kaygı düzeylerinin daha yüksek, benlik saygı seviyelerinin ise daha düşük olduğu görülmüştür. Kıskançlık bu tarz sağlıksız durumlara yol açtığı gibi, kıskanç çiftler birbirlerini istenmeyen şekillerde kontrol ediyor, nerede olduklarını sürekli takip ediyor ve bu şekilde ilişkilerinde tamiri zor zararlara yol açabiliyorlar. Kıskançlığın bireysel zararları da bir hayli fazla. Örneğin eşine sahip çıkma iç güdüsünde olan kişi kıskandığı rakibine benzemeye çalışarak onun özelliklerine sahip olmaya çalışabiliyor. Daha da uç boyutlarda bu durum kişinin kimlik çatışması yaşamasına ve hatta depresyona girmesine dahi yol açabiliyor.
Dozunda kıskançlık ise kadın-erkek ilişkilerine tat katıyor. Kimi araştırmacılara göre kıskançlık aşkın mevcut birkaç katmanından biri, hatta bazı durumlarda bu negatif duygu pozitif sonuçlara da yol açabiliyor. Örneğin aşırıya kaçmayan kıskançlık, kaybetme korkusunu gündeme getirdiği için eşlerin birbirlerine verdikleri değerin bir ölçütü olarak algılanabiliyor.
Genel olarak söyleyebiliriz ki kıskançlık duygu olarak değil de meydana getirdiği yıkıcı davranışlardan dolayı tehlikeli bir hal alıyor. Buna verilecek en tanıdık örnek eşini ya da sevgilisini kıskanan bir erkeğin sergilediği tavırlardır. Nitekim, ülkemizde yaşadığımız kadın cinayetlerinin büyük çoğunluğunda fail kıskanç bir eş, erkek arkadaş, eski eş ya da eski erkek arkadaş oluyor.
İçinde bulunduğumuz dönemi geçmişten bağımsız değerlendirdiğimizde teknolojinin son derece yoğun kullanıldığı modern çağda eşini sürekli kontrol etmek demek ciddi bir zaman kaybı ve stres yükünün altına girmektir diyebiliriz. Nitekim günümüzde artık eşler aynı odada otururken bile ellerindeki telefonla başka kişilerle yazışıp birbirlerini aldatabiliyorlar. Dolayısıyla bu durumun kontrolü neredeyse hiç mümkün değil. İşte bu yüzden kıskançlığın o cayır cayır yakan ateşten çemberinde kavrulmamak için çözümlerden biri kişinin sevdiğine güvenmesidir. Madalyonun bir de öbür yüzü var tabii ki. Bir gün sevdiğimiz kişi tarafından gerçekten aldatıldığımızı öğrenirsek kıskançlıkla kendimizi tüketmek ya da kişiliğimizden ödün vermek yerine bırakıp gidebilmeliyiz. Aksi takdirde bu şekilde yaşanmaya devam edecek bir hayat her iki taraf için de cehennemden daha beter bir hal alacaktır.
Sonuç olarak kıskançlık, kimi durumlarda ilişkileri besleyen bir güç olsa da belli sınırlar aşıldığında oldukça yıkıcı durumları da beraberinde getiren bir duygudur.
Her şeyde olduğu gibi kıskançlığın da “Azı karar! Çoğu zarar!
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
29 Ekim 2022