“Artık bir durumu değiştirme imkânımız olmadığı zaman
kendimizi değiştirmek zorundayız demektir.”
Viktor Frankl
Tarihin en acımasız, kuşkusuz en vahşi işkence ve ölümlerinin gerçekleştiği Nazi soykırımı kurbanlarının, Moğol istilasına uğrayan yöneticilerin ve Türk halkının, eşleri tarafından istismara uğrayan sayısız kadının ve defalarca maruz kaldıkları elektrik şoklarına rağmen kapatıldıkları kafesten kaçmak için hiçbir şey yapmayan köpeklerin tek bir ortak noktası var: Öğrenilmiş Çaresizlik…
Öğrenilmiş çaresizlik, bir kişinin kontrol edilemeyen, stresli durumlarla tekrar tekrar karşı karşıya kalması ve ardından şartlar uygun olduğunda kontrol uygulamaması durumunda ortaya çıkan bir olgudur. (Wade ve Leonard, 2022) Öğrenilmiş çaresizlik modeli, kontrol edilemeyen olaylara maruz kalma sonucunda, tepkilerin sonuç üzerinde bir etki sağlamayacağının öğrenileceğini ve bu öğrenmenin kontrolü mümkün koşullara genelleyeceğini öngörmektedir. (Hiroto’dan, Hiroto ve Seligman’dan, Overmier ve Seligman’dan aktaran Özdemir, 2010) Kısacası bu modelde kişi tamamen “çaresiz” olduğunu ve artık değişim mümkün olsa bile bunu değiştirmeye çalışmadığını “öğrenir” ve fiziksel veya zihinsel olarak incinmeye veya zarar görmeye devam eder.
Bir köşeye sıkıştırılma ve açık bir kaçışı olmayan zorlu ikilemler veya seçimlerle karşı karşıya kalma deneyimi olan öğrenilmiş çaresizlik hem hayvanlarda hem de insanlarda gözlemlenen bir davranış türüdür. Olgu yıllar boyunca birçok çalışmaya konu olmuştur. 1967'de Overmier ve Seligman, bir durumda kaçınılmaz elektrik şoklarına maruz kalan köpeklerin, daha sonra kaçmanın mümkün olduğu farklı bir durumda şoktan kaçmayı öğrenemediklerini keşfettiler. Kısa bir süre sonra Seligman ve Maier (1967), bu etkinin orijinal şokların kontrol edilemezliğinden kaynaklandığını gösterir. (Maier ve Seligman, 1976).
Bir organizmanın tepkileriyle sonuçların kontrol edilemez olduğunu öğrendiği ve bu bilgi yüzünden ciddi şekilde zayıf düştüğüne inanan ve Seligman’ın, "öğrenilmiş çaresizlik” teorisinin sonucu kontrol etme motivasyonunu azalttığını ve yanıt vermenin sonucu kontrol ettiğini öğrenmeyi engellediğini öne sürdükleri bu çalışmada elektrik şoklu zemin plakasıyla birlikte geri çekilen bir duvarla ikiye bölünmüş dikdörtgen kafes benzeri bir yapıya koyulan köpeklerin patilerine elektrik şok plakası ile düşük seviyede elektrik akımı verilir. Bu çalışma üç koşul içermektedir: Birinci koşuldaki köpeklere çalışma boyunca rastgele şok verilir. İkinci koşulda köpekler hiç şok almaz ve son koşulda köpekler tüm süre boyunca sürekli şoka maruz bırakılır. Daha sonra her üç koşuldaki köpekler bölmenin üzerinden atlayarak kaçabildikleri başka bir kutuya getirilir. Yeni kutuda şok başladığında, rastgele zamanlarda şok veren köpekler hiç şok verilmemiş köpekler gibi bölmenin üzerinden atlarlar. Sürekli şok verilen köpekler ise bir bariyerin üzerinden atlayarak yapabilecekleri gerçeğine rağmen, şoklardan kaçınmaya bile çalışmazlar ve kutunun içine oturmaya devam ederler. Çalışmanın sonucu olarak sürekli şok verilen köpeklerin acıdan kaçmanın bir yolu olmadığını ve durumdan çıkmanın mümkün olmadığını ve çaresiz olmayı öğrendikleri görülmüştür.
Daha sonraki yıllarda başka hayvan türleri ile yapılan çalışmalarda elde edilen bulgular köpeklerden elde edilen deneysel bulgularla paralellik göstermiştir. Örneğin kedilerde (Seward ve Humphrey’den aktaran Özdemir, 2010), balıklarda (Padilla’dan aktaran Özdemir, 2010) ve farelerde (Maier, Albin ve Teste’den aktaran Özdemir, 2010) kontrol edilemeyen durumların köpeklerde olduğu gibi engelleyici etkisi olduğu gözlenmiştir.
Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler araştırmacıların bazı bireylerin stres karşısında gösterdikleri pasif tutumların öğrenilmiş̧ çaresizlik ile açıklanıp açıklanamayacağı konusu üzerinde durmalarına yol açmıştır. Hiroto tarafından 1974 yılında insanlar üzerinde yapılan bir çalışmada kaçma, çaresizlik ve kontrol grubu olmak üzere, üç grup denekle iki aşamalı bir deney uygulanmıştır. Deneyde itici uyarıcı olarak yüksek ve rahatsız edici tonda ses kullanılmıştır. Deneyin birinci aşamasında kaçma ve çaresizlik grubundaki denekler tek tek bir deney odasına alınmışlardır. Kendilerine zaman zaman tepedeki bir hoparlörden gelen çok rahatsız edici bir ses duyabilecekleri, ancak, önlerinde bulunan düğmeye bastıkları zaman bu sesin duracağı söylenmiştir. Deney, kaçma grubundaki deneklerin düğmeye basarak sesi durdurabilecekleri, çaresizlik grubundaki deneklerin ise ne yaparlarsa yapsınlar sesi durduramayacakları biçimde düzenlenmiştir. Kontrol grubundaki denekler deneyin bu aşamasına katılmamışlardır. Deneyin ikinci aşamasında, her üç gruptaki denekler tek tek bir odaya alınmış̧ ve kendilerine tekrar rahatsız edici bir ses duyacakları, ancak, ellerini önlerindeki panelde doğru yöne ittikleri zaman sesin duracağı söylenmiştir. Deneyin sonuçları, çaresizlik grubundaki deneklerin kaçma ve kontrol grubundaki deneklere oranla gerek deneme sayısı gerekse deneme için harcanan süre olarak, doğru yönü bulmak için daha az çaba gösterdiklerini ortaya çıkarmıştır. Araştırmacı, kontrol edemedikleri bir itici uyarıcıya maruz bırakılan deneklerin deneyin ikinci aşamasında daha az çaba göstermelerini öğrenilmiş̧ çaresizlikle açıklamıştır. (Hiroto’dan aktaran Özdemir, 2010) Özdemir çaresizliği, bireyin edilgenlik, eyleme geçememe ve hayatını kontrol edememe duygusunun, geçirdiği travmalar sonucu gelişerek nihayet başarısızlığını genellemesi olarak tanımlamıştır.
Bir organizmanın tepkileriyle sonuçların kontrol edilemez olduğunu öğrendiği ve bu bilgi yüzünden ciddi şekilde zayıf düştüğüne inanan Maier ve Seligman (1976) kontrol edilemezliğin motivasyonel, bilişsel ve duygusal eksikliğini şu şekilde gruplar:
Motivasyon Eksikliği: Kaçınılmaz şoklara maruz kalan köpekler daha sonra uygulanan şok varlığında kaçış tepkisini başlatmazlar. Bu tarz çalışmalar kediler, balıklar, sıçanlar ve insanlar üzerinde de gerçekleştirilmiş ve benzer sonuçlar gözlenmiştir.
Bilişşel Eksiklik: Kontrol edilemeyen olaylara maruz kalmanın, organizmanın davranışları ve sonuçları arasındaki olumsal ilişkileri algılama eğilimine müdahale etmektedir.
Duygusal Eksiklik: Kontrol edilemeyen tiksindirici olayların, kontrol edilebilir tiksindirici olaylara göre daha fazla duygusal bozulmaya yol açtığını gösteren çeşitli deneyler mevcuttur.
Deneyler sonucunda gözlemlenen “çaresizlik” iki gruba ayrılır:
Evrensel çaresizlik: Dışsal olduğu bilinen bir tür öğrenilmiş çaresizlik. Bu tür öğrenilmiş çaresizlik durumunda kişi, durumu hakkında hiçbir şey yapılamayacağına inanır.
Kişisel çaresizlik: İçsel olduğu bilinen bir tür öğrenilmiş çaresizlik. Kişi, başkalarının bir çözüm bulabileceğine veya acı veya rahatsızlıktan kaçınabileceğine inanabilir, ancak kişisel olarak bunu yapmaktan aciz olduğuna inanır. (Chery, 2021.)
Uzmanlar öğrenilmiş çaresizliği genellikle bir akıl sağlığı durumundan çok bir tür düşünce bozukluğu olarak tanımlar. Bununla birlikte olgu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) veya depresyon dahil olmak üzere çeşitli ruh sağlığı durumlarının semptomlarına katkıda bulunabilir veya mevcut semptomları kötüleştirebilir. Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan bireyler genellikle daha az karar verebilirler, depresif ruh hali, ilgi kaybı, iştah kaybı, uykusuzluk, yavaş düşünceler, enerji kaybı, değersizlik ve suçluluk duyguları, düşünme yeteneğinde azalma ve zayıf konsantrasyon gibi tutarlı bir dizi tepki sergilerler.
Kendilerinin ya da başkalarının taciz edildikleri bir ilişkide olduklarına inandırılan ve düşündürülen insanların, sağlıklı bir ilişki düşünceleriyle hazırlananlara göre eleştirel düşünmede daha düşük puan alacağı hipoteziyle yola çıkılan çalışmada otuz katılımcı rastgele iki gruba ayrılır; bir grup sağlıklı bir ilişkiye dayalı bir ses kaydını, diğer grup ise şiddet içeren bir ilişkiyi dinlemiştir. Ses kayıtlarının ardından beş kritik düşünme sorusundan oluşan bir test uygulanır. Tahmin edildiği gibi, kendilerinin ya da başkalarının tacizkâr ilişkide olduklarına inandırılan ve düşündürülen insanların eleştirel düşünme anketinde daha düşük puan aldığı görülmüştür. (Hennessey, 2007)
Olgu, travma, aile içi şiddet veya çocukluk ihmali gibi sorunlar yaşamış kişiler arasında özellikle yaygındır. Örneğin, aile içi şiddete maruz kalmış kişiler üzerinde yapılan bir araştırma, kişilerin yüksek düzeyde korku yaşadıklarını ve potansiyel olarak öğrenilmiş çaresizliğe yol açarak taciz edici durumu terk etmelerini engelleyebileceğini bulmuştur.
Öğrenilmiş çaresizlik ile yaygın olarak ilişkilendirilen belirtilerden bazıları şunlardır:
- Durumların sonucu üzerinde kontrol eksikliği hissetmek
- Yardım istememek
- Özgüveninin düşük olması
- Motivasyonun azalması
- Görevlere daha az çaba sarf etmek
- Sebat eksikliği
- Hayal kırıklığı duyguları
- Pasiflik
- Kolay pes etmek
Bütün bu psikolojik hallerin neredeyse tamamının Moğol istilâsı sırasında Türk yurtlarında ve İslam diyarlarında yaşandığına tanık olunur. İşgal ve istilâya uğranan yörelerde düzenli ve büyük ordular Moğollarla yaptıkları savaşları sürekli kaybetmişler, yüzyıllardır İslam Medeniyeti’nin güç ve ihtişamını hakkıyla temsil eden büyük şehirler onca imkânlarına rağmen birbiri ardınca düşmüşlerdi. Üstün savaş̧ beceri ve yeteneğine sahip ünlü komutanlar ordudan, askerlerden ve sivillerden aldıkları bütün desteğe rağmen başarılı olamamışlardı.
Moğollar savaştıkları halkı öğrenilmiş̧ çaresizliğe sürüklerken, bir başka deyişle onların gözünü korkuturken çeşitli enstrümanları kullanmaktan çekinmiyorlardı. Adeta hedefe giden yolda her şeyi meşru gören bir anlayışla hareket etmekteydiler. İstilâya uğrayan diyarlarda yöneticiler ve halk ilk etapta Moğol istilâsını durdurmak için büyük uğraş̧ vermiştir. Fakat Moğolların bilinen bütün savaş̧ kurallarını alt üst eden uygulamaları, sonunda yöneticileri ve halkı yıldırmıştır. “Öğrenilmiş̧ çaresizlik” olarak tanımlanan psikolojik hal, bireyleri ve kitleleri bürümüştür. İstilâ sırasındaki Moğol davranışları karşısında sadece Türkler ve Müslümanlar değil, diğer milletlere ve dinlere mensup olanlar da afallamışlardır. İşgal ve istilâya uğrayanlar, öğrenilmiş̧ çaresizliği içselleştirmiş̧ ve kendilerini olaylar karşısında “kurban” olarak algılamaya başlamışlardır. Böylece yaşamlarının sorumluluğunu başkalarına bırakmışlardır. Çaresiz kaldıklarını düşünmek ve kurban rolünü oynamak bağımlılığa, bağımlılık da eylemsizliğe yol açmıştır. Mevcut durumlarını ve bundan kaynaklanan rahatsızlıklarını çözmek için harekete geçmeden, güçlerini yadsıyarak, başlarına gelenler için sadece başkalarını suçlama eğilimine girmişlerdir. Değiştiremedikleri, kontrol edemedikleri ve kendilerini sıkıntıya sokan pek çok şeye karşın kontrol edebilecekleri tek şeyin öz duyguları ve düşünceleri olduğu gerçeğini kabul edemediklerinden “sorumluluk alma bilinci” oluşturamamışlardır. (Özdemir, 2010)
Kadınlara tacizi içeren ilişkiler de öğrenilmiş çaresizlik sendromuna yol açar. Şiddete uğrayan kadınlar, çıkış yolu yokmuş gibi hissetmeye başlayabilir ve diğer kişi ya da kişilerin onları kontrol etmesine izin verebilir. Bu fenomen “Hırpalanmış Kadın Sendromu” (Battered Woman Syndrome), olarak bilinir. Hırpalanmış Kadın Sendromu baskın bir erkek partner tarafından tipik olarak uzun bir süre boyunca tekrarlanan psikolojik, duygusal ve/veya fiziksel istismarın kurbanı olan kadınların davranışsal etkilerini tanımlar. Öğrenilmiş çaresizlik, istismara uğramış kadınların hayatta kalmak için kendilerine değil baskın olan istismarcı erkeklere bağımlı hale geldiklerini varsayar. (Redd, 2019)
Holokost kurbanları da toplama kamplarında geçirdikleri süre boyunca öğrenilmiş çaresizlik belirtileri göstermiştir. Holokost'a karışan kurbanların hiçbir çıkış yolu yoktu ve tamamen Nazi partisi tarafından kontrol ediliyorlardı. Bu, yavaş yavaş kendi eylemlerini artık kontrol edemeyeceklerini hissetmelerine neden oldu. Holokost kurbanlarının tüm mal varlıkları ve inançları ellerinden alındı ve yaptıkları her hareket Nazi rejimini tatmin etmeye yönelikti. Tıpkı Nazi kurbanları gibi hırpalanmış kadınlar da eşlerini dinlemekten ve fiziksel ve duygusal tacize katlanmaktan başka çareleri olmadığına inanmışlardır. (Hennessey, 2007)
Yapılan araştırmalar, öğrenilmiş çaresizliğin hem insanlarda hem de hayvanlarda stres, kaygı ve depresyon duygularını artırdığını göstermiştir. Çaresiz kalan insan, içinde bulunduğu durum üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığına inanır. Bu onların aldıkları fiziksel veya duygusal acının üstesinden gelemeyeceklerine inanmalarını sağlar. Son derece stresli ve olumsuz bir ortamda bulunan kişi, çaresiz kaldığında depresyona girebilir. İstismar geçmişi ve karamsar bir bakış açısı gibi belirli faktörler, kişiyi öğrenilmiş çaresizliğe daha yatkın hale getirebilir yaşamış oldukları travmaya bağlı olarak TSSB geliştirebilir.
Öğrenilmiş çaresizlik ve depresyon arasındaki bağlantı birçok psikolog tarafından araştırılmıştır. Seligman, laboratuvar kaynaklı çaresizlik ve depresyon arasında pek çok paralellik kaydetti ve böylece öğrenilmiş çaresizlik modelinin klinik depresyonun bir benzeri olabileceğini öne sürdü. Öğrenilmiş çaresizlik, işe yaramazlık duyguları ve kişinin eylemleri üzerinde kontrol eksikliği nedeniyle depresyon belirtisi olarak kabul edilir. (Clark ve Beck’ten aktaran Hennessey, 2007)
Zamanla, öğrenilmiş çaresizlik, bir kişinin işteki veya okuldaki performansını etkileyebilir. Ergenlik döneminde öğrenilmiş çaresizlik geliştiren öğrenciler, akademik başarılarını kaybetmenin yanı sıra bu uygulamaları yetişkinliğe de taşıyabilirler. Bu olgunun güncel hayatta yaşanan bazı örnekleri şunlardır (Wade ve Leonard, 2022):
- Birçok bırakma girişimine rağmen sigara içmeye devam etmek, kişinin her zaman sigara içmeye ihtiyaç duyacağına inanmasına neden olabilir.
- Çeşitli diyet veya yaşam tarzı değişiklikleri yaptıktan sonra kilo verememek, kişinin bunun asla olmayacağına inanmasına ve denemekten vazgeçmesine neden olabilir.
- Aile içi istismar durumundan çıkmak çok zor olabilir. Bu deneyimi yaşayan bazı insanlar birkaç kez ayrılma eğilimindedir. Bir kişi, yardım ve destek mevcut olsa bile durumdan asla kaçamayacağına inanabilir.
Öğrenilmiş çaresizliğin üstesinden gelebilmenin baş şartlarından biri karamsarlığa kapılmamaktır. Tedavide uygulanan en etkin yöntem Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’dir. (Wade ve Leonard, 2022). Bu çalışmada terapist öğrenilmiş çaresizlik ile savaşan danışanlarının nasıl düşündükleri ve hareket ettikleri konusunda farkındalığa sahip olmalarını sağladıktan sonra fonksiyonel olmayan düşünce ve davranışların olumlu ve fonksiyonel olanlarla değiştirilmesini teşvik ederek zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olur.
- Öğrenilmiş çaresizlik tedavisinde terapi ile:
- Yakınların desteği sağlanır
- Öğrenilmiş çaresizliğin kökenlerini keşfedilir
- Çaresizlik duygusu ile baş edilir
- Olumsuz düşünceler belirlenir ve bunlara meydan okunur
- Öğrenilmiş çaresizliği pekiştiren davranışlar olumlu ve faydalı olanlarla değiştirilir
- Benlik saygısı geliştirilir
- Varsa eğer, istismar, ihmal ve travma deneyimleri çalışılır
- Geleceğe yönelik hedefler belirlenir
Öğrenilmiş çaresizlik çaresiz değildir! Yaşamda her ne olursa olsun her zaman bir seçeneğimiz vardır!
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
4 Şubat 2023
KAYNAKÇA:
- Chery, L. (2021). The effects of historical trauma on learned helplessness and self-fulfilling prophecy. A Conceptual Paper for UNESCO and The United Nations Community. 5-6, 28.
- Hennessy, B. (2007). The effect of vicarious learned helplessness on critical thinking. Mako: NSU Undergraduate Student Journal. 1 (4), 2-15. https://nsuworks.nova.edu/mako/vol1/iss1/4
- Maier, S. F. ve Seligman, M. E. P. (1976). Learned helplessness: Theory and evidence. Journal of Experimental Psychology. 105(1), 2-46.
- Özdemir, H. A. (2010). Moğol istilasından bazı öğrenilmiş çaresizlik örnekleri. Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 29 (29), 21-40. https://dergipark.org.tr/tr/pub/neuifd/issue/19691/210320
- Redd, N.J. (2019). Learned helplessness and battered woman syndrome. The Encyclopedia of Women and Crime. https://doi.org/10.1002/9781118929803.ewac0323
- Seligman, M. E. P. ve Maier, S. F. (1967). Failure to escape traumatic shock. Journal of Experimental Psychology. 74(1), 1-9.
- Wade, D. ve Leonard, J. (2022). What is learned helplessness? Medical News Today. https://www.medicalnewstoday.com/articles/325355#symptoms