Çünkü ne de olsa sevdiğimiz renk bizi tanımlayan özelliklerin başında gelir. Bayrağımızın ya da tuttuğumuz takımımızın rengini damarlarımızda akan kanın rengiyle özdeşleştirecek kadar da tutkuyla bağlıyızdır o sevdiğimiz renklere. Tartışmaya dahi açık değildir. “Zevkler ve renkler tartışılmaz!” ne de olsa. Sevmişizdir bir kere… 

Gerçekten de renk, hiçbir zaman yok olmayacak, yaşamımızda var olan, hayatımızın neredeyse tamamını içine alan, karmaşık ama vazgeçilmez olgulardan biridir. En basit tanımıyla “insan gözünün algılayabildiği bir dalga boyu” olan renkler insanların ve toplumların karakterini, psikolojisini, coğrafyasını ve sosyo-kültürel birikimini yansıtır. Değişik insan grupları, ulus, ırk, cinsiyet, yaş, iklim, sezon ve sosyal statü gibi hususlarla doğru orantılı olarak, belirli bazı renkleri ve renk kombinasyonlarını tercih ederler ve başka ton veya bunların birleşimlerini belirgin olarak reddederler. (Kanat, 2003)

Çağlar boyunca merak konusu olan renk olgusunda yapılan öncelikli çalışmalardan biri “Renk Öğretisi” adı altında birbirlerine ikişer ikişer karşı gelen (sarı-mavi, yeşil-kırmızı) dört temel renk olduğunu savunan Johann Wolfgang von Goethe’ydi. Goethe oluşturduğu renk biliminde bazı renklerin ruh haline ve duyusal yaşama yönelik etkilerini araştırdı. Daha sonrasında renk biliminin asıl temelleri, 17. yüzyılda Isaac Newton’un cam prizma deneyleriyle atılmıştır. Işığı bir prizmadan geçirerek ayrıştırmış olan Descartes’ın çalışmalarından yola çıkan Isaac Newton, kaynak ışığı gökkuşağından hareketle yeniden oluşturmuştur. Prizmadan çıkan renkli ışınları bir mercek yardımıyla aynı noktaya doğru yaklaştırmış, yakınsama noktasında elde ettiği beyaz ışık ile aslında tüm renklerin beyaz ışığın içinde bulunduğu gerçeğini ortaya atmış ve yedi temel rengi tanımlamıştır (kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor).

Renk sadece insanoğlu değil dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların hayatında belirleyici bir faktördür. Hayvan ve bitki örnekleri yaşadıkları yere göre şekillenmiş doğa renklerini insana yansıtır. Kuşların her yıl elli milyarının kuzeyden güneye doğru göç ettiğini düşündüğümüzde, bunların hepsi güneşin ışınlarına ve renklerine göre yön bularak daha canlı renklerin bulunduğu yerlere, ölümü bile göze alarak renkli besinlere ulaşmak için uçmaktadırlar. (Keser, 2017) Evrenin ilk anlarından başlayıp renklerin ortaya çıkışını görsel bir anlatımla okuyucularına sunduğu “Renklerin Kökeni” (2017) isimli kitabında renklerin ortaya çıkması ve algılanmasını evrimsel bir sürecin ürünü olarak tanımlayan Ali Demirsoy varoluşun ilk aşamalarında dünyada egemen olan rengin klorofilin yansıma rengi olan yeşil ve tonları olduğunu, ilerleyen aşamalarda dünyanın renklenmesinin böcek-bitki simbiyosizi ile gerçekleştiğini savunur. Demirsoy renklerin görsellik dışında doğadaki canlılar tarafından ortama uyum, gizlenme, taklit, korkutma, yanıltma, genetik gücü sergileme gibi başka birçok kullanım amaçları olduğunu da vurgulamıştır: 

"Bir zamanlar sadece Güneş ışığının bir bölümünü elde etmek amacıyla tutmak için yola çıkmış, yarı yolda ozon tabakasından geçen belirli sınırlar içerisindeki diğer ışınları da kullanmanın yolunu bulan canlılık, bu sınırlı spekturumu, yani 280-720 nanometrelik ışınları, korkularının, korkutmalarının, kendini göstermenin, cezbetmenin, defetmenin, iletişimin, belirli sinyaller vermenin ve sonunda sanatının bir aracı olarak kullanmaya başlamış ve bununla ilişkin organlarını ve almaçlarını geliştirmiştir. Gelinen bu yolu, Dünya’nın izlediği jeolojik dönemlerin koşulları belirlemiştir."

"Turuncu en mutlu renktir." 
Frank Sinatra

Araştırmalara göre 16 milyon renk mevcuttur. Renk uzmanları üç milyon rengin ayırt edilebileceğini söyleseler de bugün hala gözümüzün kaç rengi görebileceğinin mümkün olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir gerçek var ki o da renklerin insan üzerinde fizyolojik olduğu kadar psikolojik bir etkiye sahip olmaları. Bu gerçek, zaman içerisinde farklı araştırmalarla desteklenmiştir ve desteklenmeye devam etmektedir. Bunlardan biri Küller ve arkadaşlarının (2009) tasarladıkları renkli oda deneyidir. Bu araştırmada uygulanan üç farklı deneyde rengin kişiler üzerindeki psikolojik ve fizyolojik etkileri tanımlanmış ve iç mekân renginin farklı seviyelerde etkiye yol açtığı görülmüştür. Sonuçlara göre özellikle kırmızı, renkli ve desenli odaların kişileri çok daha heyecanlandırdığı bulgusu elde edilmiş, aynı anda paradoksal bir şekilde bu insanların kalp atış hızlarında yavaşlama görülmüştür. İçe dönük ya da negatif ruh halindeki kişilerin ruhsal olarak daha fazla etkilendikleri için bu durum performanslarında ciddi bir değişime sebep olmuş. Sonuç olarak bu çalışmada elde edilen bulgulardan yola çıkarak iyi bir renk tasarımının kişilerin genel ruh halinde olumlu değişimlere yol açacağı önerilmiş. 

Her rengin bir anlamı bir dili, bir duygusu vardır. Bazı renkler kendine güveni arttırırken bazıları da içe kapanıklığı arttırabilmektedir. "Renk ruhu doğrudan etkileyen bir güçtür.” sözünün sahibi, soyut resmin kurucusu olarak kabul edilen ressam Wassily Wassilyevich Kandinsky “Tinsellik Üstüne” adlı kitabında renklerin anlamlarını yazmıştır. “Yeşili ruhun sığındığı renk, kırmızıyı arzuların cenkleştiği alan, maviyi sessizliğin dünyası ve/ya bir orgun tanrısal sesi olarak tanımlamış, sarıyı ise bir trompetin dünyayla ilgili saldırgan sesine benzetmiştir.” (Şenyapılı’dan aktaran Erim, 2000)

Medeniyetin gelişmesiyle beraber yaşam, renklere göre ekonomi, kültür, sanat, teknoloji, giyim kuşam/moda ve barınma gibi alanlarda doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilenmiştir. İki dünya savaşı arasındaki yirmi yıllık barış döneminde moda, hazır ürünler sanayi, reklamcılık ve ambalaj tasarımında renkler daha fazla kullanılmaya başlamıştır. Renkler özellikle 1950’lerden itibaren Kanat’ın (2003) deyimiyle ‘tam bir zafer’ elde ettiler, moda, mimari, sanayi, reklam araçları, marketler ve günlük yaşam renklerin hegemonyasında yeniden yapılandırıldı. "Renk, hayvanlar ve bitkiler alemlerindeki ilişkilerde genelde nasıl düzenleyici bir etkiye sahipse, din, sanat ve tüm zamanların kültürlerinde nasıl önemli teknik ve psişik, ayrıca metafizik ve büyülü bir rol oynadıysa, sembolik gücüyle, dikkatleri çekmesiyle, keyif ve duyguları etkilemesiyle, çağrışım kurmayı fizik ve fizyolojiden çok daha fazla teşvik etmesiyle, aynı şekilde ortaya çıkar ve tüketicilerin ruhsal olarak yönlendirilmesi konusundaki en etkili unsurlardan biri olur.”  
Renklerin insanlar üzerindeki etkilerinin fark edilmesiyle beraber renk kavramı psikologların da araştırma konusu olmuştur. Luckiesh’in (aktaran Kanat, 2003) “Reklamcılık ve Satışta Işık ve Renk” isimli kitabında bahsettiği bir deneyde katılımcıların renkler ve sıfatlar arasında yaptığı eşleştirmede belli tondaki renklerin belli duyguları çağrıştırdığı sonucuna göre kırmızı tonlarındaki renkler heyecanı çağrıştırırken, frenleyicilerin daha mor uca kaydığı ve sakinleştirici renklerin yeşil ve mavi gibi daha ortada renkler olduğu görülmüştür. 

Heyecan Verici: Kan Kırmızısı, Al, Koyu Turuncu, Sarımtırak Turuncu, Sarı, Mavimsi Yeşil
Sakinleştirici: Sarımtırak Yeşil, Yeşil, Mavimsi Yeşil, Mavi, Morumsu Mavi, Mavi
Frenleyici: Mavi, Morumsu Mavi, Mor, Koyu Pembe 

Renklerin hayatımıza olan etkilerine bilişsel ve psikolojik açıdan yaklaşan ve bilimsel araştırmalarla harmanlayan Fransız Renk Komitesi üyesi Jean-Gabriel Causse “Renklerin Şaşırtıcı Gücü” (2019) isimli kitabında renkler üzerine yeni bir bakış açısı sunuyor:

Mavi: Mavi yaratıcılığın rengidir. Temsil ettiği gökyüzü ile kişiye bütünlük ve özgürlük duygusu verir. Çok besleyici ya da cinsellik çağrıştıran bir renk değildir. Uyuşturucu etkisi vardır. Soğukluk duygusu ve hüzün verir. (Hüznün müziği olan blues adını mavinin İngilizcesinden almaktadır.) Hafifletici etkisi vardır. 

Kırmızı: Renklerin en güçlüsü olarak kabul edilmektedir. Canlandırıcı ve enerji verici renktir. Pek çok uygarlıkta renklerin en güzeli olarak görülür. Harekete geçirici etkisi yeterince dizginlenemezse zarar verici olabilir. Aşk ve tutkuyu simgeler. Arzu uyandırır. İyi bir afrodizyaktır, baştan çıkarır. Mavinin aksine sıcaklık verir. Beyazla birleştiğinde iştah açar. Dinamizm ve gücü çağrıştırır. 

Pembe: Yumuşaklık ve şefkatin rengidir. Romantizmin sembolüdür. Kırmızı gibi harekete geçiricidir. Mutluluk ve umudun rengi olduğu için iyileşmeyi çağrıştırır. Stresle savaşır. 

Yeşil: Evrensel bir simge olarak doğayla özdeşleştirilmiştir. Yaşamın rengidir. Tıpkı turuncu ve kırmızı gibi iştah açar. Kızıl ötesi ve mor ötesi arasındaki görünür renk tayfının tam ortasında yer aldığı için dengenin rengidir. Yatıştıran, sakin bir renktir. Rahatlık, huzur ve güven duygusu verir. 

Siyah: On sekizinci yüzyıldan beridir Batı’da yasın rengidir. Saygı ve ciddiyet uyandırır. Şıklığın ve lüksün temsilidir. Kırmızı ile yan yana geldiğinde arzu uyandırır.  

Gri: En nötr ve en az etkiye sahip olan renktir. Öne çıkmaz ve olumlu ya da olumsuz hiçbir duygu yaratmaz. Sıradandır. Fark edilmemenin rengidir. 

Beyaz: Temizliği simgeler. Boşluğun rengidir. Diğer renklerin kusursuz bir tamamlayıcısıdır. Mavi gökyüzü gibi büyük gösterir. Siyah kadar lüks izlenimi verebilir. 

Mor: Hipnoz ustalarının rengidir. Sıkıntı giderir. Mistik ve gizemlidir. Arzu uyandırır ama iştah kapatıcı özelliği de vardır. 

Turkuaz: İsa’dan beş bin beş yüz yıl öncesinde bile turkuaz şık bir renk sayılıyormuş. Umudu, gençliği, yaşamla uyum içinde olmayı ve baharı simgeler. Hem sıcak hem soğuk bir renktir. Tıpta kullanılır. Temizliği çağrıştırır. Dinginleştiren, dengeli bir renktir. 

Sarı: Güneşin rengidir. Güçlü ve sıcak ama heyecan vermeyen bir renktir. Zekanın rengi olduğu söylenir. Enerji verir, iletişimi kolaylaştırır. İştah açar. Yaşama sevincini simgeler. Zihin için uyarıcı olduğu için dikkat toplamaya yardımcı olur. Siyahla birleştiğinde çok rağbet görür. 

Turuncu: Güven verir ve dikkati uyandırır. İletişimin rengidir. İnsanda kendini ifade etme, fikrini dile getirme ve aynı zamanda karşısındakileri dinleme isteği yaratır. Kalbi uyarır ve iştahı açar. Pozitif niteliklere sahip olan neşeli ve olumlu bir renktir. 

Kahverengi/Kestane/Bej: Kahverengi doğada değişmeyenin rengidir. Gelenekseldir. Tamamlayıcı bir renktir. Her renkle uyum sağlar. Hüzünlü görünebilir. Nostaljiyi simgeler. Kalite ve sahiciliği vurgular. 

"Her kadın için bir kırmızı tonu vardır." 
Audrey Hepburn

Renk, insan psikolojisi üzerindeki tartışılmaz etkisinden dolayı tasarım ve sanayi alanında oldukça kuvvetli bir yaratıcılık gereci olarak görülmektedir. Makineler, fabrika mekanları ve ofisler için geçerli olacak, pratik bir renk şablonu oluşturmak üzere bir araya gelen uzmanlar, kimyagerler, renk teknikerleri, psikologlar ve fizikçilerden meydana gelen komisyonun araştırma sonucuna göre, renk kullanımının sanayiye üç açıdan yardımcı olduğu tespit edilmiştir.  

  • Görüşü iyileştirmektedir, gözlerin aşırı yorulmasını ve göz kamaşmasını önlemektedir. 
  • Güvenliği arttırıp, kaza oranını düşürmektedir. 
  • Bir fabrikanın dört duvarı arasında bulunulmasına rağmen, psikolojik bakımdan, bir özgürlük hissi uyandırmaktadır. 

Sanayinin yanı sıra reklamcılıkta da rengin ayırt edici bir gücü vardır. Doğru seçilen bir renk, diğer reklam unsurlarına önemli bir ikna gücü katar. Beyaz zeminde renk kullanımının yanısıra renkli zeminlerde renk kullanımı ve renk üzerinde renk kullanımı da önemli bir rol oynar. Bu şekilde reklamın etkisi arttırılır. Renk uyumu önemlidir. Göz takılır ve bu sayede izleyene reklam mesajını inceleme fırsatı verilir. Fizyolojik ve psikolojik etkenlerin karıştığı renk tezatları, reklam araçlarının, özellikle de afişin tasarlanması bakımından çok nemlidir. Renklerin sembolik içeriği, estetik ve duygusal değerleri, meydana getirdikleri illüzyonlar ve sebep oldukları çağrışımlar hem dikkat çekme hem de hatırlanma değerlerini etkilerler (Kanat, 2003).  Renk popülerliği modanın, özellikle kadın modasının tayin ettiği yönde belirlenir. Seri üretimlerde silik renkler kullanılırken butik ve kişiye özel tasarımlarda neon, parlak, dore gibi cesur renklerle denemeler yapılabilmektedir. Modada renkleri kullanarak dikkat çekicilik ve orijinalliğin arttırılmasına benzer bir renk seçimi günümüzde otomotiv sektöründe de kendini göstermektedir. 

Gündelik yaşamda tüketicinin psikolojik beklentisine yönelik renklerin kullanılmasına dair birçok farklı örneği görmekte ve hatta bilhassa yaşamaktayız:

  • Self service yöntemiyle çalışan bir restoranın yeşil plakalar (kullanarak, salatadan elde ettiği karı %25 arttırması, 
  • Pembe bulaşık deterjanının ellere daha az zarar verdiği düşünülmesi,
  • Kahverengi paketli bir kahvenin daha sert olduğu algısı, 
  • Koyu sarı bir limonata şişesinin limon aromasının daha fazla olabileceği beklentisi,
  • Koyu renk paketli ürünlerin daha pahalı olabileceğinin tahmin edilmesi gibi…

 İnsan ruhunda izler bırakan renkler kişilerin satın alma alışkanlıklarında çok etkilidir. Renklerin bir mesajı iletmedeki kuvvetini gündelik kullandığımız diş macununda bile görebiliyoruz. Diş macunları farklı renklere göre farklı etkiler yarattıkları duygusunu uyandırıyorlar. Bundan dolayıdır ki piyasada üç etkiyi vurgulamak için üç renk boyadan oluşan diş macunları mevcuttur. Verilmek istenen mesajda kuvvetli bir tesire sahip olsa da rengin kabul edilebilir nitelikte olması gerekir. Örneğin, eğer bir bifteği mavi boyayla renklendirmeye kalkışacak olsalar onu kesinlikle yiyemezsiniz (Pantin-Sohier’den aktaran Causse, 2019). Çünkü büyük olasılıkla uzakta kalmış atalarınızdan biri mavi bir ürünle zehirlenmiştir. O zamandan beridir de bilinçdışınız size bu renkte olan hiçbir şeyi boğazınızdan geçirmemeyi öğütlemiştir.

“Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi?
Bir renk değildir mavi huydur bende.”
Edip Cansever

Renkler iyileştirici güçlerine bağlı olarak şifaya yönelik de kullanılırlar. “Kromoterapi” olarak adlandırılan renklerle tedavi aslında Eski Mısır, Çin ve Hindistan’da çok eskiden beri bilinen bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi şekli her rengin vücuttaki çakralarda (modern tıpta yerleri endokrin sistemi bezlerine denk düşen vücuttaki enerji merkezleri) karşılık bulduğu teorisinden yola çıkar. Çakralar enerji dengesizliği sonucu ortaya çıkan fizyolojik ya da psikolojik sebeplerden dolayı görevlerini yerine getiremediklerinde kişiye o merkezin rengi ile ilgili tedavi yöntemleri (kullanılması gereken renge sahip bir eşyanın üzerinde taşınılması ya da o renk besinlerin tüketilmesi gibi…) uygulanır. Böylece metabolizmanın daha dengeli çalışması hedeflenir. 

Etki gücü böylesine geniş bir yelpazeye yayılmasına rağmen günlük hayatımızda renkleri ihmal edebiliyoruz. Özellikle aylardır içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde renk olgusu çoğu zaman aklımıza bile gelmiyor. Madem elimizde böyle bir imkân var, bu aralar renklerden destek almanın tam da zamanı. Cesur olalım ve hayatımızın her alanında bolca renk kullanmaktan çekinmeyelim. 

Renklerin gücü adına…

Klinik Psikolog Şehnaz Tuna
4 Ekim 2020


KAYNAKÇA

  • Causse, J.G. (2019). Renklerin Şaşırtıcı Gücü. (H.C. Utku, Çev.) İstanbul: Pegasus.
  • Demirsoy, A. (2017). Renklerin Kökeni. İstanbul: Asi Kitap. 
  • Erim, G. (2000). Rengin Psikolojik Etkileri. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt 13 (1).
  • Kanat, A. (2003). Renk ve Duyu Psikolojisi. İzmir: İlya. 
  • Keser, S. (2017). Renkler ve İnsanlar. Ankara: Ütopya. 
  • Küller, R., Mikellides, B. & Janssens, B. (2009) Color, arousal, and performance. A comparison of three experiments. Color Research & Application. Vol 34, (2).