Telepati:
isim, ruh bilimi, (tel'epati), Fransızca télépathie
Birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı hiçbir bağlantı olmadan algılama, uza duyum. (Türk Dil Kurumu, t.y.)
Telepati:
i. (Fr. télépathie) Uzakta olan ve beş duyu ile algılanması imkânı bulunmayan bir hâdise veya düşünceyi vâsıtasız olarak algılama esâsına dayanan psikolojik olay. (Kubbealtı Lugatı, t.y.)
“Telepati” kelimesinin Türk Dil Kurumu ve Kubbealtı Lugatı sözlüklerinde yer alan tanımlarında “ruh bilimi” kategorisinde bir “psikolojik olay” şeklinde sunulması olguyu psikanaliz bilimiyle ilişkilendirebilmemize olanak sağlar. Nitekim, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud bundan tam bir asır öncesinde, 1921 yılında telepati konusunu incelemiş, el yazısıyla kaleme aldığı “Psikanaliz ve Telepati” başlıklı bu makalesi ancak ölümünden sonra 1941 yılında yayımlanmıştır. Ortaya attığı her fikir ve teoriyle yaşadığı dönemin gündemini bir hayli meşgul eden, psikanalitik hareketin öncüsü Freud'un telepati konusundaki çalışma ve görüşlerine gösterilen kayıtsızlık oldukça dikkat çekicidir.
Freud bir okült düşünür olarak görülmek istemediği için telepatik ve okült fenomenlerin varlığı konusunda tarafsız kalmakla beraber diğer yandan bu tarz deneyimleri ciddiye de alır. 1925’te Psişik Araştırmalar Derneği’nde Cecils Murray’in telepati deneyleri konusundaki sunumundan öylesine etkilenir ki her ne kadar okültü psikanalizin güvenilirliğine bir tehdit olarak görse ve psikanalizi okültizme yaklaşmaktan koruma amacı gütse de telepatinin varlığını kabul etmemekte direnmekten vazgeçme kararını alır. Telepatiyi bir iletişim biçimi olarak gören Freud yapacağı açıklamaların birtakım riskler taşıdığının farkındadır. Bundan dolayıdır ki incelemesinin başında şunları yazar: “Önümde yine, yaşamımın büyük deneyini çok küçük ölçekte yinelemek zorunda olduğum bir durum gördüm: yani çevre tarafından nasıl karşılanacağına aldırmadan bir inancımı açıkça söylemek. Bunu yapmam kaçınılmazdı. Doğuştan gelen bu kusurumu size karşı eleştiren olursa, telepatiye inandığımı açıkça söylemenin tıpkı Yahudiliğim, sigara düşkünlüğüm ve başka şeyler gibi özel meselem olduğu cevabını rahatlıkla verebilirsiniz.” (Freud, 1921)
Psikanaliz ve Telepati başlıklı makalesinde Freud gerçekleşmeyen ancak yine de falcıların tahminlerindeki esasen doğru olan bir unsurun sonucu olarak hastaları üzerinde şaşırtıcı etkileri olan iki kehanet vakası bildirir ve bu unsurların hastalarının bilinçsiz isteklerine oldukça spesifik bir şekilde karşılık geldiğini gösterir. Bir durumda hastasının yalan söyleme olasılığını, diğerinde paramnezi olma ihtimalini ortadan kaldıran Freud, elde ettiği verileri 'bilinçsiz bir arzuyu ve onunla ilgili düşünce ve bilgileri aktarmanın mümkün olduğunun kesin kanıtı' olarak değerlendirmiştir.
Freud'un telepati üzerine kaleme aldığı yazılarının ortaya koyduğu şey, psikanalizin kendi alanı içinde işleyen, bastırılmamış bir bilinçdışıdır. Telepati bir yandan, bilinçdışı düşünce aktarımı olarak Freud’un teorisinin ve pratiğinin temel taşı olan gizli bastırılmış bilinçdışını gün ışığına çıkarırken öte yandan, bastırılmamış düşünce aktarımını -baskı eksikliğinden kaynaklanan bireyler arasında var olan bilinçsiz bir düşünce ve duygu paylaşımı- aydınlatmak için bastırılmış bilinçdışının şifreli alanından uzaklaşmıştır. Freud, psikanalizi bir malzeme bilimi olarak sınırlandırmak istediği için, özellikle diğer gizli fenomenlerle olan kaçınılmaz ilişkisinden dolayı telepati konusunda kararsız kalmıştır. Bilim adamının telepatiye dair keşfi konusunda kararsız kalmasına yol açan en büyük korkularından biri de analistlerin ‘okült' ile meşgul olmaları durumunda psikanalizin geleceğinin bir şekilde tehlikeye girebileceği yönündeydi.
Freud'a göre telepati, 'analitik aktarım' olarak adlandırılan klinik veya analitik ortamlarda aktarım olarak gerçekleşen ‘bilinçdışı iletişim’in özünde yer alır. Analitik aktarımın psikanalitik kavramını anlamanın anahtarı hem telepatideki köklerini takdir etmekte hem de telepatinin bastırılmamış ve bastırılmış olanı bulanıklaştırma özelliğinde yattığını savunan Campbell ve Pile (2010) Freud’un telepati ile olan ilişkisinin yalnızca aktarım işlevinin telepatik bir anlayışını vurgulamakla kalmadığını, aynı zamanda bireyler arasındaki bastırılmamış bilinçsiz bir iletişim biçimini de vurguladığını iddia ederler. Dolayısıyla telepatinin, psikanalitik bilinçdışının tam kalbinde gizli ve esrarengiz bir güç olarak ortaya çıktığını savunurlar.
Telepati kelimesi Yunancadan türemiştir ve hem mesafeye [tele] hem de duyguya veya dokunulma hissine [pathein] atıfta bulunur. Kavram, duygulanımların insanlar arasındaki uzamsal mesafeyi kapatacak kadar güçlü olan iletişimini önermektedir. Düşünce aktarımı/telepati (Gedankenübertragung), psikanalitik kuramın önemli bir kavramı olan aktarım (Übertragung) ile teorik ve dilbilimsel olarak ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. (Hewitt, 2014) Freud telepatiye, kendi ifadesiyle, ortak bir “güçlü duygusal ilgiyi” paylaşan insanlar arasında gerçekleşen bilinçsiz iletişim açısından da yaklaşır. Babasına kuvvetli bir bağ ile bağlı olan kızı Anna Freud da aile dostları Ernest Jones’a yaptığı açıklamada babasına yönelik telepatisini “bilinçli bir köprünün yardımı olmadan" bireysel zihinler arasında gerçekleşen bilinçsiz bir iletişim olarak tarif etmiştir. (Gay, 1988, akt. Hewitt, 2014)
Freud, analitik yorumlama olasılıkları olan bir fenomen olarak telepatiye dikkat çeken ilk psikanalitik gözlemci olmasa da olgunun işleyiş şeklinin (modus operandi) günlük yaşamın psikopatolojisinde ve analitik durumda karlı bir şekilde çalışılabileceğini öne süren ilk kişiydi. (Eisenbud, 1946) Psikanalizin başka türlü kabul edilemeyen telepatik bir olayın maskesini kaldırabileceğine dair gözlemler yapmıştır ve bu öneri telepati ve bağlantılı fenomenler üzerine yapılan çalışmalardaki en önemli gelişmelerden biridir. Freud'a göre bilinçsiz, telepatik iletişimle ilgili gizli veya doğaüstü hiçbir şey yoktu; ona göre bu psikanalitik olarak açıklanması gereken psikanalitik bir fenomendi. Örneğin ciddi sorunları olan bir hastanın analistiyle bir rüya aracılığıyla iletişime geçmesinin doğaüstü veya esrarengiz hiçbir yanı yoktu. Freud insanlar arasındaki telepatik veya bilinçdışı iletişim deneyimlerini anlamak için okülte değil psikanalize baktı.
Bilinçdışının telepatik güçleri olmadan, bastırılanlar asla aktarılamaz veya iletilemezdi. Telepati, Freudcu bilinçdışının kalbindeki paradoksu açığa çıkarır, çünkü bilinçsiz dünyalarımızın her zaman eş zamanlı olarak dışarıda ve içeride olduğunu gösterir; iletilen ve gizli, paylaşılan ve yine de her zaman esrarengiz. Bastırılmış arzularımızın aktarımı ve aynı zamanda bastırılmamış olanın bastırılması ve kabulü psikanalitik bilinçdışının alanıdır. Baskı, sırların gizli kalması ve yalnızca sahibine ait olmasıyla ilgiliyken telepati, sırların diğer nesnelere nasıl geçtiği ve iletildiği ve/veya alındığı ile ilgilidir. (Campbell ve Pile, 2010) Freud'a göre, baskıdan kaçan zihinsel süreçler olarak telepati ve ‘rüya görme’ çok benzer. Kendisinin ve yirmi yedi yıllık analitik pratiğinde hastalarından hiçbirinin telepatik bir rüya görmediğini iddia eden Freud telepatinin rüyaların doğası ile ilgisi olmamasına rağmen rüyaların incelenmesinin telepati olgusuna ışık tutabileceğini düşünüyordu. Telepati, duyusal algının dışında işleyen düşünce aktarımının gücü olarak tanımlansa da olgu Freud tarafından hem iletim hem de alımda bilinçsiz iletişimin gücü olarak işlenmiştir. Kendisi telepatik materyale her zaman bir rüyaymış gibi davranmıştır.
Zaman zaman kendisini de kararsızlığa düşüren ve kehanet niteliği taşıyan bu rüyalar gerçekten de şaşırtıcıydı. Örneğin Freud'un, kendi karısının ikiz doğurduğunu hayal ettiği gece kızı ikiz doğum yapan adama ilişkin yaptığı açıklamasında babasının, kızının doğum sırasında onu düşünmüş olacağına dair olan inancı oldukça dikkat çekicidir. (Freud, 1921) Diğer yandan bu rüyanın yorumunun telepatik olayın nesnel gerçekliği hakkında hiçbir şey söylemediği konusunda da ısrarcı olduğu görülmektedir. Kız gerçekten de zorlu bir doğumun ortasında sevgili babasını düşünerek, durumunu uzak konumundan ona iletmeyi başarmış mıdır? Freud bu olasılığı yok saymaz ancak böyle bir iletişimin nasıl gerçekleşebileceğine dair telepatik lojistiği araştırma zahmetinde de bulunmaz. (Hewitt, 2014) Freud'u bu noktada ilgilendiren, rüya görenin rüyada ifade ve anlam bulan bilinçdışı, gizli özlemleri, çatışmaları ve arzularıdır. Ona göre, bu rüya “telepatiye çok yakın olan ve aslında neredeyse aynı şey olarak kabul edilebilen” düşünce aktarımının bir örneğidir.
“Telepati ile rüya arasında sıkı bir ilişki olduğu görünümünden geriye kalan şey, uyku durumunun telepatiyi tartışmasız biçimde kolaylaştırdığıdır.”
Sigmund Freud, Rüya ve Telepati
Freud'a göre telepatinin bir tarafta çeşitli okült fenomenlerle ilişkisi vardır; öte yandan, duygulanımın aktarımından ayrılamaz olan bilinçdışı düşünce aktarımı duygusudur. Freud bu anlamda telepatiyi psikanalizin bir parçası olarak görebilirken ‘okült’ anlamdaki telepati, Freud'u psikanaliz olarak gördüğü şeyden uzaklaştırmıştır. Gizli olanı (okült) telepati biliminden ayırmak, Freud'un, bilinçli düşünce aktarımı kavramını bir kenara atmasına izin verirken telepati fikrinin kullanımı konusundaki kararsızlığı onu ironik bir şekilde köşeye sıkıştırır. Bu sıkıntısını Rüyalar ve Telepati (1922) başlıklı makalesinde dile getirir: "Sizde telepatinin okült anlamda gerçek olduğundan yana örtük biçimde taraf tutmak istediğim izlenimini mi uyandırdım? Böyle bir izlenimden kaçınmanın çok zor olmasından derin üzüntü duyarım. Çünkü gerçekten tamamen tarafsız olmak istedim. Hiçbir kanaatim yok, bu konuda hiçbir şey bilmiyorum; bu yüzden tarafsız olmak için her nedenim var.”
Freud gizem hakkında şüpheciliğe sahip olsa da insanların birbirleriyle çok garip ve görünüşte açıklanamaz şekillerde iletişim kurabileceğinden şüphe etmemiştir. Bazı bilinçdışı iletişim biçimlerini tanımlamak ve açıklamak için “telepati” ve" düşünce aktarımı" terimlerini birbirinin yerine kullanmıştır. Telepati veya düşünce aktarımına olan ilgisi, psikanalitik bilinçdışı ve aktarım teorilerine aittir. Freud'un telepati ile kastettiği, çağdaş psikanalizin bilinçdışı iletişim olarak adlandırdığı şey ve klinik bağlamlarda aldığı tuhaf, çoğu zaman açıklanamayan biçimlerdir. Kendisi telepatik iletişimin çeşitli biçimleriyle -özellikle rüyalarda tezahür ettiği üzere- gizli fenomenlerden ziyade psikanalitik olarak ilgilenmiş, psikanalizin bilinçdışını bilinçdışı iletişime hem köprü hem de aracılık edecek şekilde fiziksel ve psişik arasına konumlandırması suretiyle telepati gibi süreçlerin varsayımına giden yolu açtığını önermiştir.
Freud telepatinin aksi takdirde inanılmaz olabilecek diğer birçok hipotezde bir parça gerçeklik payının (kernel of truth) olduğu görüşünü dile getirmiştir. (Farrell,1983) Telepati çalışmasında Freud falcıların hastalarına söyledikleri kehanetlerin hastaların bilinçsiz arzularını temsil ettiği ve falcıların telepatik olarak (ve tabii ki bilinçsizce) bunları algıladıklarını öne sürer. Örneğin Freud anne olamayan hastasına 32 yaşında iki çocuğu olacağını öngören bir falcının kehanetinin gerçekleşmemesine rağmen, bu duyumun bilinçdışı arzusu -telepatik bir şekilde- algılandığı için hastasını mutlu ettiğini söyler, çünkü analizinde hastanın 32 yaşında çocuk sahibi olan annesini taklit etmek istediği ortaya çıkmıştır. Bir başka vakada kız kardeşinin evlenmesinden mutlu olmayan erkek kardeş eniştesinin yaz aylarında zehirlenerek öleceği kehanetini -hastası bu falcı deneyimini sonbahar ayında Freud’a anlattığında eniştesi halen yaşıyordur- duyduğunda bilinçdışı arzusunun elbet bir gün gerçekleşeceğini düşünerek sevinir. Freud, hasta ile falcı arasındaki -aralarındaki “tümevarımlı aktarımı" veya telepatiyi mümkün kılan- ilişkinin, tıpkı hasta ile analist arasındaki aktarımsal bağ gibi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Falcı ile müşterisi arasındaki ilişki analizi yansıtır çünkü bilinçsiz iletişim gerçekleştiğinde doğası gereği esrarengiz bir hal alır. Freud telepatiye bilinçsiz dilekler ve arzular aracılığıyla yaklaşır.
Telepati olgusu psikanalizin amaçladığı varsayılan analitik aktarımın ya da gizli arzuların açığa çıkarılmasının anlaşılmasında faydalı olmuştur fakat Freud’un 'düşünce aktarımı' (telepati) olasılığı hakkındaki önemli paradigmatik fikirleri günümüzde çok fazla telaffuz edilmemektedir. Farrell'in (1983) ortaya koyduğu, psikanalizin telepati hipotezi ile ilgili can alıcı geçerlilik sorusunu görmezden gelmeye devam edip etmeyeceği meselesi bugün halen geçerliliğini koruyor. Telepatik düşünceyi karanlık köşesinde beklemeye bırakmak yerine okültten ayrı tutarak Freud’un “bilinçsiz iletişim” tanımıyla yeniden gün yüzüne çıkarmak yakın zamanda yapılan çalışmalar ışığında olgunun analizde aktarım ve bilinçdışı iletişimde yeni farkındalıklar yaratmasına fırsat tanımaya yardımcı olacaktır.
“Bütün bunlar hala belirsiz ve çözülmemiş bilmecelerle dolu; ama bundan korkmak için hiçbir sebep yok "
Sigmund Freud, Düşler ve Okültizm
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
5 Nisan 2021
KAYNAKÇA:
- Campbell, J. ve Pile, S. (2010). Telepathy and its vicissitudes: Freud, thought transference and the hidden lives of the (repressed and non-repressed) unconscious. Subjectivity, 3:403–425. doi:10.1057/sub.2010.22
- Eisenbud, J. (1946). Telepathy and problems of psychoanalysis. Psychoanalytic Quarterly, 15:32-87. http://www.pep-web.org
- Farrell, D. (1983). Freud’s thought-transference, repression, and the future of Psychoanalysis. International Journal of Pscychoanalysis, 64:71-81. http://www.pep-web.org
- Freud, S. (2021). Psikanaliz ve Telepati. (L. Uslu, çev.). İstanbul: Cem Yayınevi. (Orijinal çalışma basım tarihi 1941)
- Hewitt, M. A. (2014). Freud and the psychoanalysis of telepathy: Commentary on Claudie Massicotte’s “Psychical Transmissions”. Psychoanalytic Dialogues, 24(1):103-108. http://www.pep-web.org
- Telepati. (2019). Türk Dil Kurumu online sözlüğü içinde. Erişim adresi https://sozluk.gov.tr
- Telepati. (t.y.). Kubbealtı Lugatı online sözlüğü içinde. Erişim adresi http://lugatim.com/s/telepati