Aynanın bu beklenmedik cevabıyla prensesin ölüm fermanı ivedilikle imzalanır. Kimse ama hiç kimse kraliçeden güzel olamazdı. Üvey kızı olsa dahi… O ölmeli ve hatta bedeninden çıkan kalbi sarıp sarmalanıp kraliçenin önüne tez vakitte sunulmalıydı!
‘Üvey’ kelimesinin sıfat olarak Türk Dil Kurumu’na göre tanımı “yalnız yasaca akraba sayılan, aralarında kan bağı bulunmayan, öz olmayan” olarak yapılırken söz konusu ‘üvey anne’ kelimesi olunca annenin ‘öz olmaması’nın yanı sıra bir tanım daha ekleniyor: “Çocuğuna kötü davranan anne”.
Masallar, mitler, edebiyat eserleri ve filmler toplum belleğindeki üvey anne kavramını biçimlendiren önemli yaratılardır. Bu eserlerin hemen hepsinde baş karakter olan üvey anne hain ve acımasızdır; ekseriyetle çirkindir, hasettir. Üvey anne temalı tüm masalların antagonist karakteri olan bu kadınların gerçek hayattaki duruşları nedir peki? Hepsi de canavar mıdır? Kindar ve katil ruhlu mudur?
“Erkeklerin Mars’tan kadınların Venüs’ten, çocukların cennetten geldikleri iddia edilir. Üvey annelerin hangi gezegenden geldikleri göz ardı edilir hep; tıpkı üvey babalar ve üvey çocuklar gibi. Sahi, onlar hangi gezegenden?” sorusuyla yola çıkan Pınar Çekirge ve Dr. Bahadır Basım’ın, toplumda ‘üvey anne’ rolünü üstlenen kadının yüz yüze geldiği açmazları ortaya koymak üzere üvey anne olgusunu psiko-sosyal yönleriyle inceledikleri eserleri ‘Üvey Anne Hikâyeleri’ bu alanda yapılmış özgün ve önemli bir çalışma. Esere konu olan araştırmanın en önemli bulgularından birisi öz olmayan (üvey) annenin bir günah keçisi olması. Bunun sebebiyse suçlu arayan toplum için kutsallığından dolayı dokunulmazlığa sahip öz anneden ziyade klişeleşmiş üvey anne kalıbının ideal bir hedef teşkil etmesi. Çocuklar, neredeyse bebeklik yıllarından beri dinlemiş, izlemiş ya da okumuş oldukları ‘üvey anne’ konulu onca kitap, film ve masal kahramanlarıyla yaratılan kalıplaşmış ‘kindar ve kötü yürekli üvey anne’ modeliyle koşullandırılıyor; dolayısıyla üvey anne bu maça 1-0 yenik başlıyor.
“Öyle bir zemin inşa ettirilmiştir ki, öz annenin attığı bir tokat, söylediği bir söz göze batmaz da üvey annenin en masum bir uyarısı 8.4 şiddetinde sarsıntılara, duygusal çöküntülere neden olur adeta. Ve elbette yengeler, dayılar, teyzeler, halalar, amcalar, büyük anne ve babalar, konular, komşular, yakın/uzak arkadaşlar girer devreye. Ortalık iyice kızıştırılır. Üvey anne ve çocuk birbirlerine karşı ezeli iki rakip ve düşmandır artık. Şimdi arenada gladyatörleri izleme zamanıdır.”
(Çekirge & Bakım, 2013)
Çalışmada ortaya konan diğer bir gerçek de kendilerinin ya da yakın çevrelerinden herhangi birinin üvey anneye sahip olmadığını açıklayanlarda bile ‘cici anne’ye karşı duyulan olumsuz yargı ve düşüncelerin son derece belirgin olmasıydı.
Masallardaki gelmiş geçmiş en zalim figürleri şöyle bir hatırladığımızda, genç ve güzel kızları kaçırıp kulelere, mahzenlere hapseden canavardan, devden ya da ejderhadan ne farkı vardır Sindirella’nın üvey annesinin? ‘Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’ eserinde masalların günümüze kadar gelebilmesini şöyle açıklar Sezer (2012): “Masal, kaynağını ne kadar bireysel arzulardan almış olursa olsun, son döneme kadar daha çok halk anlatı geleceğine dayandığı için yaşamaya devam etmesi toplumsal kabule bağlıdır. Bu nedenle farklı ideolojilerdeki masalların popülerleşme oranlarını karşılaştırmak, ortalama kültürün neleri bünyesine alıp nerede direnç gösterdiğini izleme olacağı verir.”
‘Üvey ebeveyn kötülüğü’ toplum için popüler ve tercih edilen bir kurgudur. Geçmişten günümüze kadar gelen masalların vazgeçilmez motifidir. Bu temanın en önemli temsilcisi olan Külkedisi masalı M.S. 9. yüzyılda Çin’de yazıya geçirilmiş. İlk Külkedisi ise basılı olarak 1600’lerde yaşamış İtalyan öykü derleyici Basile’in kitabında yer almış. (Büyükkal, 2010) Kuşaklararası her kültürden toplumun sorgusuz sualsiz kabul edip bağrına bastığı bir temadır üvey anneden işkence gören masum güzel kızın çaresizliği.
“İnsana dair ne varsa anlattığı söylenen masal, öz anne karşısında suskundur. Masal aktarıcısının daha çok ebeveynler olması buna bir yanıt olabilir. Değilse de öz-annenin kötülüğü mümkün bulunmadığı ya da anlatılması hoş karşılanmayacağı için dönüştürülmüş, her türlü sövgünün sınırda yoksun alanında, üveylikte kendine yer bulmuştur.” (Sezer, 2012)
Bu çatışmada doğal olarak çocuğun öz annesi (canlı ya da ölü) hep ön plandadır. Özellikle annenin yokluğunda (ölümünde) anne ile yaşanmış kavgalar, şiddet hiç olmamış gibi farz edilir ve bazen de gerçekte var olmayan olumlu anı ya da özelliklerle yer değiştirir. Sonuç olarak ‘güzel ve iyi kalpli öz anne’ ile ‘hain, kötü kalpli ve çirkin üvey anne’ karşı karşıya getirilir. Çocuk, biyolojik anne ile taraftır. İkinci kadın olan üvey anne ise çoktan ötekileştirilmiş ve böylece kutsal aile kavramı sonsuza dek korunma altına alınmıştır.
‘Cici anne’ye adıyla ters düşecek nitelikte, kayıtsız şartsız yüklenen misyonun adı artık bellidir: Kötülük! Kötülük! Kötülük!
Üvey anne klişesinin bazı kültürlerde bir bitkiye isim verecek kadar simgeleşmiş olduğunu da görüyoruz: ‘Polygonum Senticosum’ isimli dikenli bitkinin Japon botanik teriminde adı ‘Mamako-no-shiri-nugui’ dir; yani ‘üvey çocuğun alt temizleyicisi’. (Daly & Wilson, 1999)
Üvey anne efsanesindeki gaddar ve kıskanç kadınının derdi çocuklarla mıdır yoksa onları bu bitmez kavganın tarafları haline getiren sebep, çocukların geçmişte yaşanan bir ilişkinin yok edilemez meyveleri olmaları mı? Aslında gerçek hedef masallarda mahzenlere kapatılıp aç bırakılan, gündelik hayatta ise fiziksel ve sözel şiddet gören bu çocuklar değil. Asıl hedef kadının (üvey annenin) kocasının/sevgilisinin geçmişte beraber olduğu kadındır. Yani burada kadının savaşı ‘diğer’ kadına açtığı bir savaş, öfkesi ise diğer kadının meyvesini yok etmeye yönelik bir öfkedir. Eşini geçmişinde kalan hemcinsiyle paylaşamamanın verdiği yok edici hırs, kıskançlık ve hazımsızlık.
Bu ezeli çatışmada her ne kadar arada kalıyor gibi gözükse de baba, dengeyi sağlamak uğruna çoğunlukla yeni eşin tarafını tutar ve basiretsiz bir erkek modeline dönüşür. Boşanmanın ya da karısının vefatının yarattığı boşlukla baş edemeyip başka bir kadınla evlenen baba, bu sefer de evlendiği kadını kaybetme korkusuyla onun her davranışını (kendi öz çocuklarının refahına karşıt olsa dahi) destekler ya da görmezden gelir. Böylece görünürde iktidar sahibi olan üvey anne gücünü aslında bir bakıma kocasından almış olur. Başından beri kötü olan bu kadını seçmekle çocuğunun gözünde ise hataların en büyüğünü yapmıştır baba.
“Daha ilk gördüğümde nefret etmiştim ondan; sinsiydi. “Fedakâr, sevgi yüklü anne” maskesinin altına sığınmıştı kendince. İktidar savaşları başlamıştı artık. Bu savaşlar kaçınılmazdı. Anılarımı yağmalayacaktı çok geçmeden. Ve babam tek suç ortağıydı.” (Çekirge & Bakım, 2013)
Üvey anne, kötü ruhu, zalim karakteri ve gaddar cezalarının yanı sıra baştan çıkaran, şehvetli dişiliğiyle de ön plandadır. Masallardaki kadın korkusunun dişilik ve annelik merkezlerinden hareket ettiğini öneren Sezer, kadını çok başlı bir yaratığa benzetir. Bu şekilde parçalanmış kadını uç kutuplarda gruplar: Femme fatale-saf ve masum kız, üvey anne-öz anne… Pamuk Prenses’te de Külkedisi’nde de üvey annelerini farkında olmadan delirten, nefret kusmalarına sebep olan, bu kızların güzellikleri ve masumiyetleri değil miydi?
Üvey anneye atfedilen ‘ölümcül’ cazibenin bir örneği de Suriye masalı olan Kışüzümü’nde vardır: “Bu masalda prens, nişanlısı Kışüzümü’nü üvey annesine emanet ederek seyahate çıkar. Üvey anne kızı nehre atar, büyüyle görüntüsünü taklit eder, kendisi için de sahte bir mezar hazırlar. Mezar taşının üzerine ‘Burada oğlunu her şeyden fazla sevmiş olan kraliçemiz yatmaktadır,’ diye yazdırır. Büyüyle, Kışüzümü’nün kılığına girerek gelinin ağzından prense kendi duygularını açar: 'Onu dışarıda bir yere gömdürmeye yüreğim dayanmadı. O yalnız seni seviyor ve ölümünden sonra da hep senin yakınında olmak istedi. Bu onun son isteğiydi.’ Böylece kraliçe, üvey oğluyla evlenir ve görkemli bir şehvani ilişki yaşamaya başlar.” (Sezer, 2012)
Eski bir Japon hikayesinin kahramanı Benizara’nın kötü ruhlu üvey annesi de Rus folklörünün meşhur Baba Yaga’sındaki cadı anne de tüm kültürlerin ortak ezberindeki üvey anne figürünün farklı birer sembolleridir. Hepsinin ortak noktası Külkedisi’ndeki üvey anne ikonunu oluşturacak şekilde bir araya gelmiştir. Bazı kültürlerde anlatılan üvey anne vahşeti öyle bir boyuttadır ki Külkedisi’nin gördüğü eziyet bu akıl almaz vahşetin yanında masumane kalır. Üvey çocuğunu bir kasap gibi kesip parçalarını kocasına (çocuğun babasına) yediren üvey anne ile üvey oğlu ile yatıp babasına kendi öz oğlunu öldürten üvey annenin beslediği nefreti hayal etmek bile bir hayli güç. ‘Truth About Cinderella’nın yazarları Daly ve Wilson (1999) bu hikayelerin dinamiğini şöyle açıklarlar: “Psikoanalitik yönelimli halkbilimcilere göre zalim üvey anneler öz annelerin saldırgan ve umursamaz yanlarının sembolik bir temsilidir. Bu ayrım (splitting) çocuğun maternal tutarsızlık ve bu durumun ortaya çıkardığı duygu karmaşasıyla baş etmesine yardımcı olur.”
Yine Daly ve Wilson’a göre bir çocuğun üvey ebeveyn tarafından öldürülme ya da tacize uğrama oranı gerçek ebeveyni tarafından öldürülme ya da tacize uğrama oranından yüz kat daha fazladır. Dolayısıyla üvey anne şiddeti yadsınamayacak boyutta evrensel bir gerçek. Bundan dolayı üvey anneliğin geçmişi olumsuz atıflar, taşlaşmış klişelerle dolu. Tüm bu anlatılar bizim ‘üvey anne diye bildiklerimiz’. Peki ya azınlıkta kalan üvey anneler? İşte bu noktada unutulmaması ve atlanmaması gereken önemli bir ayrıntıyı hatırlatmakta var: Üvey anne aynı zamanda bir ‘cici anne’dir de! Masallar anlatılmaya, kitaplar yazılmaya, filmler çekilmeye devam edilsin edilmesine fakat diğer yandan üvey annelik olgusuna dair kemikleşmiş bu önyargılar da biraz sorgulansın. Sorgulansın ki iyi niyetli, sevecen ve üvey çocuklarına kendi çocuğuymuş gibi sevgi ve alaka gösteren cici annelerin önüne sıkı sıkı çekilmiş, hantal mı hantal günah perdesi az da olsa aralansın...
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
KAYNAKÇA:
- Büyükkal, M. B. (2010). Terapötik Direnç Olarak Külkedisi Düşlemi. Psikanalitik Bakışlar IV. Düşler, Düşlemler ve Masallar Sempozyumu, 4-5 Aralık, İstanbul, ss.179-185.
- Çekirge, P. & Bakım, B. (2013). Üvey Anne Hikayeleri. Psiko-sosyal açıdan üvey anne olgusu. İstanbul: Opus.
- Daly, M. & Wilson, M. (1999). The Truth About Cinderella. A Darwinian View of Parental Love. Londra: Yale University.
- Sezer, M. Ö. (2012). Masallar ve Toplumsal Cinsiyet. İstanbul: Evrensel
- Türk Dil Kurumu. http://www.tdk.gov.tr. (29.03.2018)