“Bu duygunun Latince ifadesi, “Carpe Diem”. Ne demek olduğunu bilen var mı?” diye sorar öğrencilerine Profesör John Keating.
“Yaşadığın günü kavra!” diye cevaplar öğrencilerinden biri.

Carpe Diem… Eğer filmi izleyenlerdenseniz bu iki Latince kelimeyi duyar duymaz gelmiş geçmiş en sevilen aktörlerden biri olan Robin Williams’ın Profesör John Keating karakterini canlandırdığı Ölü Ozanlar Derneği filminin o meşhur sahnesini hatırladınız ve dudaklarınızda hafif de bir tebessüm belirdi değil mi? İzlemeyenler için ise paylaşacağım şu replik mühim bir hayat dersini zihinlere kazıyan bu muazzam filmin tamamını özetlemeye yetecektir:
“Yaşadığın günü kavra! Vakit varken tomurcukları topla. Zaman hala uçup gidiyor. Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüyor olabilir.”

Ölü Ozanlar Derneği filminin akıllarda kalan teması “anı yaşamak” gerçekten de önemli bir kavram. Gündelik yaşantı seyrinde gerçekleştirmeyi sıklıkla ihmal ettiğimiz bu yaşam şeklini koronavirüs pandemisi bize yeniden hatırlatan bir süreç oldu. Belirsizlik, korku, panik ve ölümle karakterize olan bu süreçte geleceği hayal etmek neredeyse imkânsız bir hale gelince o dönem ‘anı yaşamak’ tek çaremiz ve avuntumuz olmuştu. Fakat ne yazık ki, eski normale dönme süreciyle beraber devreye giren gündelik sıradan endişelerimiz ve abartılı bir boyutta yaşanan gelecek kaygımız sayesinde ‘anda kalma’nın pabucu bir kez daha dama atılmak üzere. 

Andan uzaklaştığımızı fark edebilmek ise bir avantaj. Nitekim farkındalık demek olası bir yanlışı düzeltmek için gerekli olan doğru adımı atabilmenin ön şartı demektir. Farkındalık uygulayarak anı yaşamak stresimizi azaltır, benlik saygımızın yükselmesine yardımcı olur, daha güvende ve mutlu hissetmemizi sağlar. Üstelik anı yaşamak dediğimiz şey çok da zor bir şey değil. Lezzetli bir yemek yerken, dostumuzla bir fincan kahve içerken ya da doğa içinde bir yürüyüş yaparken o ana odaklanmak, böylece hayatın ve dolayısıyla anın tadını çıkarmak pekâlâ mümkün. 

İçinde bulunduğumuz ortama ve o ortamda bulunan uyaranlara dikkat etmek yaşamı çok daha derinden kavramamıza yardımcı olacaktır. Dinlediğimiz bir parçada öne çıkan bir enstrümanın sesine ya da yediğimiz yemeğe konan baharatın tadına odaklanmak hislerimizde büyük farklar yaratabilir. O yüzden çevremizde bulunan küçük şeylerin farkına varabilmek ve onlar için şükredebilmek çok daha olumlu deneyimler yaşamamıza yardımcı olacaktır. Şükretmek kulağa kolay gelen bir kelime olsa da bunu gerçekleştirmek her zaman mümkün olmayabiliyor. Bizi gülümseten bir olay yaşadığımızda, iyi şeyler düşünüp hissettiğimizde de ertelemeyerek ve minnettarlığımızı hemen ifade ederek anı yaşayabiliriz.

Tüm bunlara engel olan bir duygu hali var ki o da endişe. Özellikle gelecek için endişelenerek geçirilen her an içinde bulunduğumuz zamanın boşa harcanması demektir. Böyle bir tuzağa düşmemek için bugünden endişelenmenin gelecekte yaşanacaklara bir faydası olmayacağını ve geleceğe dair endişelerimizi beslediğimiz müddetçe anı yaşayamayacağımızı kendimize sıkça hatırlatmaya çalışmalıyız. Mevcut bir sorunla karşılaştığımızda bunu o an içerisinde çözmeye çalışmalı ya da içinde bulunduğumuz koşulları iyileştirme yollarına odaklanmalıyız. Geleceğe odaklanarak zaman harcamak, anda yaşayacaklarımızı kaçırmamıza yol açar. 

Hayat söylenin aksine aslında o kadar da kısa değil ve bir ömre çok şey sığdırmak elimizde.  Henüz daha vaktimiz varken haydi hep beraber tomurcukları toplamaya…

Kl. Psk. Şehnaz Tuna
29.10.2021