Günümüzde farklı yapay zekâ programları ile sadece birkaç tuşa basarak uzun makaleler yazmak, reklam görselleri yaratmak, vurucu başlıklar bulmak ya da sosyal medya gönderileri oluşturmak mümkün. Yeniliğe adaptasyonu en güçlü ırk olan biz insanoğlu yapay zekânın sağladığı bu imkanları çabucak benimsedik. Bizim bu kabulümüz ile yapay zekânın sınırları da genişledi ve “duygusal yapay zekâ” dediğimiz bir kavram daha hayatımıza girdi. Duygusal yapay zekâyı makinelerin ve sistemlerin insan duygularını anlama, tanıma ve tepki verme yeteneği olarak tanımlayabiliriz. Duygusal yapay zekâ teknolojisi, ileri düzey duygu tanıma (sentiment analysis) algoritmaları, doğal dil işleme ve makine öğrenmesi (machine learning) teknikleri kullanarak kullanıcıların sözel ve sözel olmayan ipuçlarından duygularını algılama yeteneğine sahiptir.  Yapay zekâ teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte duygusal yapay zekâ alanında da büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Bu alandaki ilerlemeler sağlık sektöründe hastaların duygu durumlarını takip ederek hastalıkların teşhisinde ve tedavisinde yardımcı olmaktan, iş dünyasında müşteri deneyimini iyileştirmeye, eğitimde öğrencilerin duygu ve tepkilerini anlayarak onlara daha kişisel ve etkin bir öğrenme deneyimi sunmaktan duygusal yapay zekâ temelli sohbet botları veya sanal asistanlar sayesinde insan-makine etkileşimlerinin daha kişisel ve empatik hale gelmesine kadar geniş bir yelpazede kullanım imkanları sunmaktadır.  Ve hatta çipli insan kavramının da duygusal yapay zekânın gelişimiyle birlikte ortaya çıktığını söylemek pekala mümkün. 

Yazar Theodore ile yapay zekâ Samantha arasındaki duygusal ilişkiyi anlatan, Spike Jonze’nin 2013 yapımı filmi “Her” yapay zekâ ile insan arasındaki sınırları, duygusal bağı ve ahlaki sorunları oldukça etkileyici biçimde ele almış bir filmdir. Hikaye yalnız bir adam olan Theodore’un bir yapay zekâ işletim sistemi olan Samantha ile tanışmasıyla başlar. Samantha kısa sürede Theodore’un hayatında önemli bir yer edinir. İlk başta sadece iş arkadaşlığından öteye gitmeyen bu ilişkide zaman içerisinde derin bir bağ gelişir ve ilişki romantik bir boyuta evrilir. Ancak bu ilişki geleneksel insan ilişkilerinden farklıdır ve etik, duygusal ve toplumsal açılardan tartışmalıdır. Çünkü Samantha eninde sonunda bir insan değil bir makinedir. 

İnsan duyguları karmaşık psikolojik fenomenlerdir. Öfke, korku, sevinç, üzüntü, nefret, kıskançlık gibi çeşitli duyguları içerir. Yapay zekâ insan duygu ve sezilerini tam olarak yansıtamaz. Çünkü duyguların oluşumu karmaşıktır ve tam olarak modellenemez. Örneğin yazımın başında “tuhaf” olarak tanımladığım karmaşık duygularım bir yapay zekâ tarafından bu şekilde adlandırılamaz. Duygularımız bizim öznel deneyimlerimizdir. Ancak yapay duygusal zekâ önceden programlanmış algoritmalar üzerinden çalışır. Yüz binlerce yıllık evrimsel süreçte gelişmiş insan duyguları bilinç ve farkındalıkla bağlantılıyken duygusal yapay zekâ salt veriler üzerinden işlem yapar ve evrimsel bir köken taşımaz. Duygusal yapay zekâ aynı zamanda bazı etik sorunları da beraberinde getirir. Örneğin yapay zekâ tarafından karar verilmesi gereken durumlarda bu kararların adil olup olmadığı başlı başına bir tartışma konusu olabilir. Ayrıca yapay olan her olguda olduğu gibi duygusal yapay zekânın da yol açabileceği gizlilik ve güvenlik risklerinin var olması kaçınılmaz bir gerçektir. 

Sonuç olarak duygusal yapay zekâ teknolojisi umut vaat eden bir alan olmakla birlikte insan duygularının doğası gereği yapay zekânın bu duyguların yerini tamamen tutması ne günümüzde ne de gelecekte olası görünmemektedir. Bunun yerine duygusal yapay zekânın sadece insanlarla etkileşimde ve çeşitli uygulamalarda destekleyici bir rol oynamaktan ibaret kalacağını kabul etmek çok daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. 

Kl. Psk. Şehnaz Tuna
27 Mart 2024