Bizler bir anıyı hatırlarken hafızamızın tutarlı ve doğru olduğuna inanırız fakat hatırlamanın yeniden yaratım sürecinde genel kültür, bireysel algılar ve kişinin içinde bulunduğu sosyal ortamın etkileri gibi etmenler bazı hatalara sebep olabilmektedir. Hatırlama eyleminin çeşitli bilişsel süreçler (algı, anlamsal bellek, hayal gücü, inanç, vb.) tarafından etkilendiğini savunan "Yeniden Kurgulayıcı Bellek" teorisi Amerikan Psikologlar Birliği tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: "Geçmiş deneyimlerin hatırlandığı bilişsel sürecin hafızada sadece kısmi olarak tutulan bir deneyim ya da olayın yeniden yaratılması olarak düşünülmesidir. Bir anı hatırlandığında süreç geçmiş deneyim ya da olayı yeniden yaratmak için gerekli olan genel kültür ve şemaları kullanır.” (www.dictionary.apa.org, Erişim tarihi 6 Aralık 2020)
Roediger, “Psychology of Reconstructive Memory” (2001) başlıklı çalışmasında geçmişi hatırlamanın geçmişi yeniden inşa etmek olarak görülmesi sonucuna varmıştır. Gerçekten de bir olay yaşadığımızda hafızamızın bu deneyimi bir video kayıt cihazı gibi kaydetmesi ve gerektiğinde baştan oynatması gibi bir mekanizması yoktur. Anının hatırlanmasında başa sarıp yeniden oynatma yerine yeniden yapılandırma mekanizması işler; bu süreç genelde oldukça doğru olsa da erişim esnasında bazı hatalara yol açabilir. Hatırlamanın yeniden yapılandırılma olduğunu destekleyen çalışmaların sayısı bir hayli fazladır. Bu çalışmaların öncüsü Frederic C. Bartlett’tir (1995). Bartlett olayları algılama ve anlamamızın otomatik gerçekleşmediğini o olaya dair sahip olduğumuz anlayış doğrultusunda şekillendiğini savunur. Asıl çaba yeniden yapılandırılma yönündedir ve belleği şemalar yönetir. İnsanlar sıradan olayların tam detaylarını hatırlamak yerine şema geliştirirler. Şemalar zihinsel olarak oluşturulmuş genellemelerdir. Hatırlamayı “geçmişi anlamlandırma çabası” olarak anlamlandıran Bartlett 1932 yılında yapmış olduğu deneyde katılımcıların “Hayaletlerin Savaşı” (War of the Ghosts) isimli bilmedikleri bir halk hikayesini tekrar tekrar hatırlamalarını ister. Katılımcılar hikâyeyi hatırlamaya çalıştıkça hatırladıkları içeriğin sahip oldukları genel bilgi doğrultusunda sistematik bir şekilde çarpıtıldığı görülür. Tekrar arttıkça katılımcıların dünya görüşleri ile uyumlu olmayan detayların atlandığı tersi olan durumda yani dünya görüşleri ile uyumlu olan detayların ise eklendiği görülür. Katılımcılar doğru bilgiyi hatırladıklarında bile, hikâyedeki boşlukları kendi deneyimlerine uygun bir şekilde doldurmuşlardır. Yine aynı çalışmada bilinmeyen kelimelerin tanıdık kelimelerle değiştirildiği görülür. Bartlett hafızanın pasif bir kayıt ve çağırmadan ibaret olmadığını hafızanın gerçek ile yorumu -birbirinden ayırt edilmesi olanaksız bir hale gelene kadar- yeniden yapılandırarak birleştirdiği sonucuna varmıştır.
Sıradan bir hafıza hataya yatkındır. Bartlett’in çalışmasında da görüldüğü gibi hata “atlama” ve “atama” olmak üzere iki şekilde meydana gelebiliyor. Atlamada mevcut şemaya uygun bilgiler dahil edilmezken atamada sahte anı (false memory) ya da anı yanılsamasında (memory illusion) olduğu gibi yanlış bilgiler eklenebiliyor. Yeniden kurgulayıcı bellek teorisine göre atlama ve atama hataları birbiriyle alakalıdır çünkü atama hataları hafızadaki boşlukları doldurmak için kullanılmaktadır. Ulric Neisser (www.psychology.iresearch.net, Erişim tarihi 6 Aralık 2020) 1967 tarihli Bilişsel Psikoloji kitabında yeniden yapılandırılan belleği tarif etmek için paleontolog analojisini kullanır. Bir paleontolog elde ettiği kemik kalıntılarını sahip olduğu bilgiler, diğer hayvanların fizyolojisi ve anatomisi gibi hususları da katarak bu kemiklerin ait olduğu hayvanın neye benziyor olabileceğini nerede, nasıl yaşadığını, neler yediğini tahmin etmekte kullanabilir. Benzer bir şekilde insanlar da kısmi ve parçalar halindeki bilgileri, genel kültürlerini ve çıkarımsal metodları kullanarak geçmiş bir olayın anısını yeniden yapılandırabilirler.
Hafızanın farklı bilgilerden yola çıkarak yeniden yapılandırılmasında öncelikle olayın kendisi hakkında sahip olunan bilgiler önemlidir. Örneğin bir araba kazasına şahit olan kişi bu olaya ait detayları ilk önce epizodik hafızasına (anısal bellek) kaydeder. Zaman içerisinde bu detaylar erişilmesi daha zor bir hale gelir. Kişi sorulduğunda tüm detayları hatırlayamasa da üzerinde yoğun etkisi olan bilgileri anımsayabilecektir. Hafızada tutulan detaylar kısmi bir kanıt işlevi görür ve bu detaylar genelde tam değildir. Görgü tanığı kişi olaya dair hatırladıklarını yeniden yapılandırmak için araba kazaları hakkında daha önce sahip olduğu genel bilgilere başvuracaktır. Bunlar “şema” ve “senaryolar”dır. Bir araba kazası düşünüldüğünde söz konusu şema hasar görmüş araç ya da araçlar, cam kırıkları, araçtan inmiş kişiler, yaralı varsa olay yerine gelen bir ambulans gibi detaylardır. Senaryoda ise kazanın oluş anı, kişilerin araçtan çıkması, belki bir münakaşa, polis ve ambulansın çağrılması, tutanak tutulması gibi aksiyonlardır. Şema ve senaryolar bizim olayları anlamamıza ve hatırlamamıza yardımcı olurlar. Şemalar çoğu zaman hatırlayamadığımız boşlukları doldurdukları için sahte anıların oluşmasına da yol açabilirler. Kişi olay esnasında olan biteni hatırlamadığında sahip olduğu şema(lar) varsayılan ya da beklenen bir detayı temin edebilir(ler). Bunun aksi yönde çalıştığı süreçte ise bir olayda yer alan detaylar sahip olunan şemalarla tutarsız olduğu zaman bu detayların hatırlanması daha kolay olur çünkü bu detayların sahip olunan şema ile uzlaştırılması için ekstra bir işleme tabi tutulmaları gerekmektedir. Konuyla ilgili yapılan bilimsel araştırmalar şemaların etkisini destekleyen yöndedir. Örneğin yapılan bir çalışmada katılımcılara bir banka soygunu videosu seyrettirilir. Bu videoda tutarlı ve tutarsız şema ve alakasız aksiyonlar yer almaktadır. Yeniden yapılandırılan bellek ile alakalı yapılan diğer çalışmaları destekleyecek şekilde bu deneyde de katılımcıların soygun şeması ile tutarlı olan birçok detayı yanlış hatırladıkları görülmüş ayrıca katılımcıların videodaki muğlak bilgileri yorumlarken sahip oldukları banka soygunu şemasını kullandıkları sonucuna varılmıştır.
Hatırlama sürecinde olay ertesi bilgilerinin de katkısı vardır. Tanığın zihninin suç gerçekleştikten sonra duyduğu ve gördüğü şeylerden etkilenebilme özelliğinin devam etmesinden dolayı gerçekleşebilecek yanılsama “olay sonrası yanlış bilgi etkisi”dir. Örneğin araba kazasına şahit olan biri sonrasında bu kazaya ait bir haber okuduğunda haberde yer alan detayları kendi hatırladıkları ile birleştirebilir. Yani kişi olaydan sonra edindiği bilgiyi kendi geçmişini yeniden yapılandırmak için kullanır. Olay sonrası bilgi birçok tartışmanın konusu olmuştur. Kimi öneriler olay sonrası bilginin hafızada sahip olunan asıl bilgiyi sildiğini öne sürerken bazı araştırmacılar bu tarz bir bilginin asıl bilgiyi silmediğini fakat olayın hatırlanmasına müdahale ettiğini savunmaktadırlar. Bir başka grup ise olay sonrası bilginin en baştan beri hiçbir detayı hatırlamayan kişilerin hafızasını etkilediğini savunmuşlardır. Olguyu anlamaya yönelik gerçekleştirilen diğer teşebbüsler olay sonrası bilginin hafızada hataya yol açtığını kavramsallaştırmışlardır. Buna göre kişiler bilgiyi hatırlamakta ama bu bilginin olaydan mı (kazanın kendisi) yoksa olay sonrası öğrenilenden (kaza ile ilgili gazete haberi) mi kaynaklandığını ayırt edememektedirler. Dolayısıyla gerçekleşen bir suçun ardından mümkün olan en kısa sürede en fazla bilgi toplama yanılsamayı en aza indirgeyecek bir yöntemdir.
Olayın kendisine dair sahip olunan kısmi bilgiler, şema ve senaryo şeklinde önceden sahip olunan bilgiler ve olay sonrası bilgilerin yanı sıra “benlik kavramı” da hafızanın yeniden yapılandırılmasında etkilidir. Kişinin benlik algısı olayların nasıl hatırlandığını çarpıtabilir. Örneğin tanığın bahsi geçen konuyla ilişkili olması olayı hatırlarken anısını kendi lehine olacak şekilde çarpıtmaya yeltenmesine ve bu şekilde belleği yeniden yapılandırmasına yol açabilir. Ya da tanığın kurban olduğu durumlarda hatırlananlar failin talebi ve kurbanın kendisine yöneltilen tehdit doğrultusunda etkilenebilir.
1970 ve 80’lerde yapılan araştırmaların birçoğunda kısa süreli olayların hatırlanmasında oldukça fazla miktarda insan hatası tespit edilmiştir. Kısmi ve parçalar halindeki bilgilerin kullanıldığını savunan yeniden yapılandırılan bellek teorisi görgü tanıklarının bir cinayeti nasıl hatırlayabildiği, sonradan hatırlanan taciz anılarının ne kadar güvenilir olduğu gibi konuların daha net anlaşılmasına yardımcı olur. Özellikle görgü tanıklığı güvenilirliği bilimsel araştırma ve ceza yargılama sisteminde uzun yıllardır tartışılan bir konu başlığıdır. Görgü tanıklığı konusundaki araştırmalar tanığı/şahidi gerçek zamanlı gözlemek ya da araştırmacılar tarafından simüle edilen yapay suç mahali ortamlarında gözlemek yoluyla yapılır. Gerçek suçlarda değişkenler kontrol edilemediğinden gerçeğin tespiti kontrollü ortamlarda olduğu gibi kolay değildir. Görgü tanığının hatası suçsuz bir insanın özgürlüğünü elinden almaya yol açabilir, dolayısıyla birçok ülkede sahip olunan hukuki kanaat mahkûmiyet kararının sadece görgü tanığı ifadesine dayalı olarak verilmesinin tehlikesini vurgular. Hatalı hükümlerin birçoğunda fotoğraflar üzerinde yapılan basit manipülasyonların bile tanıkların kimlik saptamalarında büyük etkiye yol açtığı görülmüştür. Benzer bir şekilde talimatlarda kullanılan cümle yapısındaki ufak tefek değişimlerin de yanlış kişi seçimine yol açabildiğini göstermiştir. Örneğin verilen talimatlarda görgü tanıkları zanlı tespiti için kendilerine gösterilen fotoğraflarda suçlunun fotoğrafların içinde kesin var olduğu şeklinde yanlış olarak yönlendirildiklerinde tanıkların hepsi fotoğraflardan birini seçmişlerdir. Benzer şekilde otorite figüründen gelen sosyal baskı görgü tanığının zanlı teşhis odasındaki kararları üzerinde etkiye sahiptir. Müfettişlerin yöneltmiş oldukları sorular da tanığın kararları üzerinde etkilidir. (Read, 2001)
Görgü tanıklarını test etme konusunda en sık uygulanan metot bir olayı sahneleyip şahitleri sorgulamaktır. Bu tarz bir çalışma 1930 yılında Dartmouth’ta yürütülmüştür. (Loftus, 1975). Deneyde katılımcı olduklarından habersiz olan öğrencilerin bulunduğu sınıfa bir kalorifer tamircisi gelir. Tamirci ısıtma ile ilgili birkaç yorum yapıp kaloriferi birkaç dakika inceledikten sonra sınıftan çıkar. Yaklaşık iki hafta sonra kendine benzeyen beş altı tamirci ile sınıfa geri gelir. Adamlar öğrencilerin önünde dizilirler. Asıl tamirciyi seçmeleri istenen öğrencilerden yüzde on yedisi yanlış adamı seçer. Diğer bir grup öğrenciye -olaya şahit olmasalar da- olayı gördükleri söylenir ve seçim yapmaları istenir. Bu grubun yüzde yetmişi doğru bir şekilde olayı hatırlamadıklarını paylaşırken yüzde yirmi dokuzu adamlardan birini işaret ederek hayatlarında hiç görmedikleri bir adamı tanımlamış olurlar. Bu tür hatalar gerçek hayatta meydana geldiğinde masum insanların yıllarca hapis yatmasına sebep olacak kadar felaket durumlara yol açabilir.
Görgü tanıklarının yanlış ifade verebilme sebebi insan hafızasının doğasından kaynaklanmaktadır. Bir olayın şahidi deneyimini sadece kaydedip o kaydı geri çağırmaz, anıyı hatırlama esnasında hafızasında sakladığını değil başka birçok kaynaktan edindiği bilgileri kullanarak yeniden yapılandırma yapar. Dolayısıyla tanık ifadelerinde kaynak tek bir yerden gelmeyip birçok bilginin birleşiminden ortaya çıkabilir. İnsanların olmayan şeyleri hatırlamaları yahut mevcut şeyleri yanlış bir şekilde hatırlamaları üzerine çalışan önemli isimlerden biri Psikolog Elizabeth Loftus’tur. Loftus hafızanın güvenilir olmadığını ileri sürmüş ve iddialarını desteklemek için çok çaba sarf etmiştir. Çalışmalarında asıl anının yanlış bilgiyle birleşip yeni bir anı oluşturmasına odaklanmıştır.
Aktarımın doğruluğunu etkileyen faktörlerden biri sorulan sorulardır. Soruların ifade edilişlerinin yanı sıra yöneltilen tek bir soruda tek bir kelimeyi değiştirmek bile tanığın beyanını değiştirebilir. Loftus’un bu olguya dair yürüttüğü çalışmada yüz öğrenciye kısa bir trafik kazası filmi seyrettirilir. Daha sonra gruplara kırık far görüp görmediklerine dair yöneltilecek soru iki farklı şekilde sorulur:
- “Kırılmış bir far gördün mü?” (Far olup olmadığı bilinmiyor anlamına gelen)
- “Kırılmış farı gördün mü?” (Kesin kırık bir far olduğu anlamına gelen)
Bu çalışmanın sonucunda ortada kırık bir far olduğunu öneren “Kırılmış farı gördün mü?” sorusu yöneltilen gruptakiler diğer gruba oranla aslında filmde olmayan kırık farı gördüklerine dair daha fazla yanlış olumlu cevap vermişlerdir. Soruda bu kadar göze çarpmayan bir değişim gerçek hayatta bir şahidin beyanını değiştirmede son derece etkili olabilmektedir. Sadece tek bir kelimeyi değiştirerek kişilerin hız algısının etkilenip etkilenmeyeceğinin görülmesi için tasarlanan başka bir çalışmada 45 deneğe yedi adet trafik kazası filmi izletilir. Kritik soru araçların birbirlerine vurma anında ne kadar hızlı gittikleri hakkındadır. Hız tahmini için yöneltilen sorularda kazanın tarifinde “vurma” kelimesi “şiddetle çarpma”, “kafa kafaya çarpışma”, “toslama” ve “temas etme” kelimeleriyle değiştirilmiştir. Bu değişimler doğrultusunda deneklerin hız tahminleri farklılık göstermiştir:
Şiddetle çarpma: 65.7 km/s
Kafa kafaya çarpışma: 63.2 km/s
Toslama: 61.3 km/s
Vurma: 54.7 km/s
Temas etme: 51.2 km/s
Bu araştırmanın farklı bir şeklinde, yine kaza filmi seyrettirilen gruplarda vurma yerine şiddetli çarpma kelimesi kullanıldığında denekler ifadelerinde filmde olmayan ama şiddetli çarpma ile ilişkilendirdikleri detayları (kırık cam gibi) ifadelerine dahil etmişlerdir.
Müfettişlerin ve avukatların sorgulama sırasında takındıkları yaklaşımın birçok kez görgü tanıkların yanıtlarını etkilediğini göstermektedir. Polis sorgulamaları bilişsel ya da sosyal psikolojideki hatırlamayı destekleyen tekniklere dayalı değilken (Read, 2001) 1983 yılından itibaren bu tarz sorgulamalarda bilişsel kurallar uygulanmaya başlanmıştır. Bu tekniklerden biri gerek çoçuk -okul öncesi çocuklar bir olay üzerine odaklanmaktansa çevreden gelen yorumlardan daha çok etkilendikleri için çocuk tanıklarda telkine açıklık daha sık görülmektedir- gerekse yetişkinlerden en az hata ile doğru bilgi almaya yönelik geliştirilen “bilişsel görüşme” adı verilen özel mülakat protokolüdür. Bu yöntemde görüşmeci tanığa sorular yöneltmeden önce onunla ilişki kurduktan sonra tanığın olay hakkında açıklama yapmasına izin verir. Sorgunun devamında tanığın ifadesini netleştirmek için takip soruları soran görüşmeci, tanığın emin olmamasının kabul edilebilir olduğunu ona hatırlatır. Doğru uygulandığında, tanığın sahte anı üretmeden ve detaylar icat etmeden suç sürecindeki tüm olayların farkına vardırılması üzerine odaklanan bilişsel görüşmenin ek yanlış bilgiler olmaksızın daha net ve daha verimli bir sonuç ortaya koyduğu Geiselman ve ark.’nın (1984) çalışması ile de doğrulanmıştır.
Şahit ifadelerinin zaman ve sorgulama türü dışında başka birçok etmene bağlı olarak değişim gösterebildiği gerçeği bugün halen göz önünde bulundurulmakta ve günümüzde başta emniyet yetkilileri olmak üzere hukuk, adalet ve psikoloji alanında uzmanlar görgü tanıklığının çok daha güvenilir ve net hale getirilmesi için ortaklaşa çalışmakta ve bu konuda üstün bir çaba göstermektedirler.
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
KAYNAKÇA
- APA Dictionary of Psychology. 6 Aralık 2020. https://dictionary.apa.org/reconstructive-memory
- Bartlett, F.C. (1995). Remembering: A Study in Experimental and Social Psychology. (2 nd ed.). Cambridge University: Cambridge.
- Geiselman, E., Fisher, R.P., Firstenberg, I., Hutton, L.A., Sullivan, S.J., Avetissian, I.V. & Prosk, A.L. (1984). Enhancement of Eyewitness Memory: An Empirical Evidence of the Cognitive Interview. Journal of Police Science and Administration, 12(1). 74-80.
- Loftus, E.F. (1975). Reconstructing Memory: The Incredible Eyewitness. Jurimetrics Journal, 15(3), 188–193. doi:10.2307/29761487
- Read, J.D. (2001). Eyewitness Memory: Psychological Aspects. International Encyclopedia of the Social & Behavioral Sciences, 5217–5221. doi:10.1016/b0-08-043076-7/01502-3
- Reconstructive Memory. 6 Aralık 2020. http://psychology.iresearchnet.com/forensic-psychology/eyewitness-memory/reconstructive-memory/
- Roediger, H.L. (2001). Psychology of Reconstructive Memory. International Encyclopedia of the Social & Behavioral Sciences, 12844–12849. doi:10.1016/b0-08-043076-7/01521-7