“Ruh göçü felsefenin kulak verebileceği tek ruh teorisidir çünkü yok edilemez olan aynı zamanda yaratılmaz olandır.”
David Hume
Yaşam döngüsünün devasa gerçeği olan “kaçınılmaz son” ölüm, bilinmezlikte de başı çeken bir “yok oluş” olgusudur. Bilinmez karşısında iradesiz, çekingen ve korkak kalmış insanoğlu dünya üzerindeki varlığından bu yana diğer tüm bilinmezlerde olduğu gibi yok oluşunun sebebi ölümü de türlü şekillerde anlamlandırmaya çalışmış, bunu yaparken de pusulası dinler, öğretiler ve farklı inanış şekilleri olmuştur. “Ölen kişi tamamen yok olur mu yoksa bir şekilde varlığına devam eder mi?” sorusuna aranan cevaplarda yaşam akışının son derece doğal bir hadisesi olan ölüm, ölümsüzlük inancıyla kabullenilmiş, ölümsüzlerin evren boyunca, bir dünyadan diğerine seyahat etme ve hatta uzak yıldızlarda yaşayabilme yeteneğine sahip olduğu bile söylenmiştir. İlahi metinlerin, kutsal kitapların ve bunlardan kaynaklı var olan öğretilerin peşinde koştukları ölümsüzlük ise bedenin ölümsüzlüğü değil, bilincin uyanık durumda kesintisiz devamını öngören bir ölümsüzlük olmuştur.
Teozofi üstatlarından Leadbeater (2017) Ölümden Sonra Yaşam başlıklı kitabında ve kitabın sonuna eklenmiş olan iki adet ders niteliğinde sohbetinde sunduğu, ölümden sonraki yaşam ve diğer planlar hakkında o zamana kadar bilinmeyen teorileri ile bu konuda büyük bir boşluğu doldurur: “Ölüm, dehşete düşürenlerin karanlık kralı ya da hayat ipini kesen tırpanlı bir iskelet değildir; tersine o, bundan daha kâmil ve yüce bir yaşama açılan kapının kilidini bizim için açacak olan altın anahtarı taşıyan bir melektir.” Leadbeater ölmüş birinin herhangi bir ani değişime uğramadığını savunur. Ölenin ruhu da yıldızların arkasındaki cennete gitmemiştir. Aksine kişi ölümden önce nasılsa kesinlikle öyle kalır, ölmeden önceki aynı idrak kabiliyetine, aynı vasıflara ve yeteneklere sahiptir ve kendisini bulduğu yeni şartlar, onun için yaratılmış olan kendi düşünceleri ve arzularıdır. Onlar hala kendi hayatlarını yaşıyorlar ve aramızdaki tek fark, beden olarak adlandırdığımız bu etten giysiyi çıkarmış olmalarıdır. Bu sebeple biz onları yitirmemişizdir, sadece onları görme yeteneğimizi kaybetmişizdir. Benzer bir görüş Şambala ve bağlı olduğu Kalaçakra öğretisinde de mevcuttur. Tibet’in manevi başı Dalai Lama toplu halde Kalaçakra (Kala=Zaman, Çakra=Çark yani Zaman çarkları anlamına gelir) inisiasyonları düzenlemiştir. (Tomas, 2020) Şambala’nın inisiyeleri ve habercileri ile çalışanlar da inzivaya çekilmezler ve her yere seyahat ederler.
“Ruh Göçü” sıklıkla “Reenkarnasyon” kelimesi ile eş anlamlı olarak kullanılır ve her ikisi de bir varlık teorisini ifade eden kelimelerdir. Kalıcı olan Psişe’nin yani ‘ruhun' birbirini takip eden etten bedenlere girmesi söz konusudur. (Besant, 2020) Ölümden sonra ruhun yolculuğunun tarif edildiği Avesta’dan tercüme edilen aşağıdaki kısımda olduğu gibi büyük Zaratustra Dini’nin bu konudaki ifadesi oldukça açıktır. Eski kitap şöyle der: “Saf insanın ruhu ilk adımı atar ve Humata Cennetine varır; saf insanın ruhu ikinci adımı atar ve Hukhata Cennetine varır; üçüncü adımı atar ve Hvarst Cennetine varır; saf insanın ruhu dördüncü adımı atar ve Sonsuz Işıklara varır.” Ölüm aslında kıyafetlerden veya kılıflardan kurtulmanın tekrarlayan bir sürecidir. İnsanın ölümsüz kısmı, dış katmanlarını teker teker kendisinden silkeler. Bu, yılanın derisinden, kelebeğin kozasından kurtulması gibidir. Teker teker onları terk ettikçe daha yüksek bir bilinç durumuna geçer.
Bedeni terk eden ruha kılavuzluk yapan tarihteki en önemli eser Tibet’in Ölüler Kitabı (Samdup, 2015) olarak da bilinen Bardo Thödol’dur. Bardo Thödol oldukça uzun zamandan beri kutsal kitap olarak kabul edilmiştir ve Lamalar* tarafından ölülere okunmaktadır. Bardo Thödol öğretisinin bütün gayesi gerçeğe, bir çeşit dünya ötesi şuura uyandırmak ve tam aydınlanmış Buddha haline getirmektir. Tekrar doğmamak Budizmin ana gayesidir. Istıraba temelli son vermenin en kestirme yolu, ana rahmine girmemenin çarelerini bulmaktır fakat tekrar doğmak zorunluluğu varsa da bunun önüne geçilemez. Bu eser ölüyü öldüğü andan alarak yeni yaşamına kavuşacağı ana yani annesinin karnına girene kadar inceler ve dünyaya yeniden dönüşü en son başvurulacak çözüm olarak görür.
Ölüm olayı tamamlanınca kurtuluşu sağlayacak geçiş gerçekten yapılmışsa bu Thödol’ü okumak gerekli değildir. Fakat geçiş gerçekten yapılmadı ise, ölünün cesedi yanında Thödol açıkça ve doğru bir şekilde okunmalıdır. Eğer ceset yoksa kitabı okuyan, ölen şahsın yatağına veya oturmayı alışkanlık ettiği yere oturmalıdır. En iyisi ölüye yol gösteren Guru'nun bu işe aracı olmasıdır. Fakat bu Guru bulunamazsa iman sahibi bir rahip, o da yoksa aynı inançta, bilgili bir adam çağrılmalıdır. Bu kişilerden hiçbiri gelemezse, Thödol'ü anlaşılır bir biçimde üst üste birçok defa okuyacak biri bulunmalıdır. Nefesin kesilmesi anında Geçiş’in yapılmış olması arzulanır. Olmazsa şu sözler söylenmelidir: “Ey soylu oğul (falanca) senin için Yol aramak zamanı geldi. Nefesin duracak. Guru’n seni Saf Işık’la karşı karşıya getirdi. Şimdi onu kendi gerçeği içinde tanıyacaksın. Onu, her şeyin boş ve bulutsuz gök gibi veya çıplak zekanın ne merkez ne de çevresi olan şeffaf boşluğu gibi, Bardo halinde tanıyacaksın. Bu anda kendi kendini tanı ve o halde kal. Ben de şimdi, seni bu gerçekle yüz yüze getiriyorum.” Bu hatırda kalması için, nefes kesilmeden üst üste birçok defa ölmekte olan kişinin kulağına tekrarlanır. İlk Saf Işık tanınmadığı halde. Bardo’daki İkinci Saf Işık tanınmakla kurtuluş elde edilir. Fakat bu da olmazsa, üçüncü Bardo veya Chönyid Bardo başlar. Bardo’nun bu üçüncü safhasında karmik hayaller görülür. Kötülerin en berbatları, kötü karma ile ağırca yüklü olanlar, hiçbir zaman hiçbir dine bağlanmamış veya bağlanıp ona uyumamış olanlar, karmik hayalleri hakikatle karşılaşmalarına engel olacağı için gittikçe aşağılara düşüp uzaklaşacaklardır.
Bardo’da mistik ışınımların her biri, Buddha Bilgeliği’nin özel niteliğini simgeler. Bahsi geçen bu ışık-beden evvelki hayattaki et ve kemikten beden eğilimleri taşıyan insan bedenine benzemekle beraber, yüksek bir kaderi olan varlıkların sahip oldukları mükemmellik ve güzelliklere de sahip olacaktır. Arzulardan doğan bu beden, geçiş durumundaki düşünce kalıplarının bir halüsinasyonu olup ona “arzu-bedeni” denir. “Ey soylu oğul, “serbest hareket” şu demektir ki, düşünce yeteneğin yerinden (yani terkedilen bedenden) ayrıldığından, şimdiki bedenin bir arzu-bedenidir; kaba maddeden yapılmış değildir, öyle ki, şimdi senin kayalardan, tepelerden, toprak ve çakıldan, Büyük Meru ** dağından bile hiçbir engelle karşılaşmadan geçebilme yeteneğin vardır.”
Ölüm süreci doğum sürecinin tersidir. Doğum, şuurlu prensibin bedenlenmesi, ölüm bedenini terk etmesidir. Ve tıpkı yeni doğan çocuğun dünyayı algılayışı gibi, ölen bir şahıs da Bardo dünyasında uyanır ve orasını hisseder. Bardo'daki görünmeyen beden, ölümü bırakılan insan bedeninin bir çeşit benzeri, kopyası gibidir. Bardo'daki bedende, insanın fiziki sinir sistemi yerine şuurlu prensip ve psişik merkezler vardır. “Şu ana kadar, Sidpa Bardo üzerinde parıldıyor. Sidpa Bardo’da gezinmektesin. Bunun ispatı, suya ve aynaya bakarsan, yüzünden veya vücudundan hiçbir şey görmemendir ve vücudunun hiçbir gölgesi yoktur. Şimdi vücudunu attın, kandan ve etten yapılmış kaba malzemeyi bıraktın. Bu göstermektedir ki, Sidpa Bardo’da dolaşmaktasın."
“Ölüler rüzgarla yükselir.”
Torino Papirüsü
Ölü Bardo'dan kurtulmadıkça ne bir cennete geçmesi ne de dünyaya dönmesi mümkün olamamaktadır. Ancak, eninde sonunda o da bir tohuma girecek ve bu şekilde Bardo’su bitecektir. Thödol doktrini ile Mısır Ritüeli’nin bir yansıması olan muhteşem Ölüler Kitabı’nda bahsedilen, ruhun ölüm sonrası yolculuğu arasında bazı benzerlikler vardır. Mısırlıların Ölüler Kitabı daha eski bir doktrinin bize intikal etmiş şekli, Tibet'inki ise üzerinde durulmuş, çalışılmış belki de Budizm’e adapte edilmiş yeni bir şeklidir. (Samdup, 2015) Mısırlı için, yeryüzü bedeninden sıyrılıp sonra sanki Nil kıyısında bulunuyormuşçasına, mekân içinde rahatlıkla hareket edebilmek içi bir ışık-beden’e bürünmenin, dileğine göre her biçimi almanın, kendi iştiraki dolayısıyla sonsuza eş olmanın, görünüşü olmayan ışıklı bir ruhun, belleği olmayan bir zamanın ürperişi içinde olmanın o kadar doğal yayılışının nedeni anlaşılabilir.
Ölüler Kitabı, iki yüz civarında büyülü söz topluluğu veya Mısırbilimcilerin ifadesini kullanırsak “Bab"ı içermektedir. Bunların bazıları pek uzun ve çok eski ve bir bölümü de birkaç satırdan ibarettir. Bunların bilinişi ölüye geçmek zorunda olduğu Douat'ın on iki bölgesindeki maceralı yolculuğu sırasında ona yardımcı olacak mabet kapılarının ve kentlerin koruyucusu tanrıları tanımayı, bazıları Osiris'e dua gibi olan bu yakarılarla onların iyi tesirlerini çekmekte ve özellikle, pek çok sayıdaki yırtıcı, sinsi, kötü ruhun fenalıklarından veya isimleri, belleği, iç organları yiyen, sürekli ölüler aleminin tanrılarının gölgesinde yaşayan yılan-şeytanlara yakalanan mamakta yardımcı olmaktadır. 1’den 14’e kadar Ölüler Kitabı’nın bölümleri ölüleri, “aydınlanmış mumyalarının” öbür aleme girecekleri sıra, cenaze törenlerine hazırlar. (Le Page Renouf, 2018)
Bu kitap ölülerin seyahatlerini türlü şekillerde tasvir eder:
Ölüler, tanrıların dünyasına tanrısal inek Menourit’in sırtına uzanıp giderler. Ruhun rahatlığını sağlayan djet ve thet sembollerinin koruması altındadırlar. Başka bir anlatıda dolambaçlı yollar görürüz: “Ro-Setaou'da dolambaçlı iki yol vardır. Aşağıdaki ateşten, yukarıdaki sudandır ve birbirlerinden Ateş Gölü ile ayrılırlar. Kapılar, canavarlar, kötü ruhlar, ruhun Ro-Setaou’daki ilerleyişi sırasında aşması gereken engellerdir. Ruh aşağı dünyanın bu bölgesine eli bıçaklı bir tanrının bekçilik ettiği Ateş Kapısından girer. "Gizli Şeylerin Yolu" olan yolunu Ro-Setaou’da açmalıdır. Ancak, kendini Ro-Setaou’da bekleyen zorlukları aştıktan sonra ruh yukarıdan çıkabilir. Pırıl pırıl, saflaşmış ebediyete doğar; “Büyük olacak, ışığını kendi yapacaktır”; Gizli Şeylerin ne olduğunu bilecek, ancak isimlerini hiç tekrarlamayacaktır. Nihayet, Anru-tef bölgesine, mutluların bölgesine girebilecektir. Bir diğer tasvirde ise Ra’nın kayığında gökyüzü yolculuğunu yapabilmesi için yüzünü tanrısal mürettebata dönerek yerini alan ölü, ruhu Ra’da kaybolmadan evvel, Osiris’le birlikte, öbür dünyaya doğru yol alır.
Yakınlarının bizzat ölüye hitap ettikleri şu duada da ruhun seyahatini izlemek mümkün: “Heykellerin mihraplarında ebediyen kalsın… Bedenin nekropoldeki mezarında sabit dursun… Batı güzelliklerinle sevinsin… Batı dağından arzunca çıkıp girebilesin, önünde öbür dünya kapılarının ardına kadar açıldığını göresin… Daha da yükseldiği zaman Ra’ya tapabilesin ve ufkun eşiğinde dinlenirken onu yüceltebilesin… Etrafı ebedi bahçelerle çevrili gök havuzunun kıyılarında her zaman gezebilesin…”
Jambiliqe Mısırlıların Sırları adındaki yapıtında ruhun seyahatini şöyle anlatır:” Ruh yılanın vücuduna karanlıklara yönelik ruh kuyruk tarafından girmekte ve her zaman ışık yönünde olan ağızdan dışarı çıkmaktadır. Böylece ebediyet ve reenkarnasyonun sembolü olan yılanı geçtikten sonra yeni sihirli güçler kazanabilecektir.” (Le Page Renouf, 2018) Ve yine Ölüler Kitabı’na göre bütün bu ölüler, beşer yüz senelik adımlarla evrene girebilmekten, her boyutta gezip dolaşmaktan ne kadar mutluydular!
"Her ruh gökyüzüne doğru uçar.”
Mayassis
Bir insan fiziksel bedenini terk ettiği ve bilincini astral yaşama açtığı zaman ilk algıladığı şey oradaki yoğun canlılık ve yaşamın gerçekliğidir, bu yüzden “Şu an ilk kez yaşamaya değer olan yeri tanıyorum." der. Fakat daha yüksek/yüce olana geçmek için astral yaşamı da terk ettiğinde, tamamen aynı deneyimi tekrarlar çünkü şimdi girdiği yaşamda astral yaşamdan daha kâmil, geniş ve yoğundur ki ikisini kıyaslamak da mümkün değildir. Ruh, daha yüksek bir plana aittir ve olabildiği her görünümden çok daha büyük ve muazzamdır. O hepsinin üstünde ve ötesinde, kendi vesile bedeninde, ruhun ya da egonun yaşamı akar. Bu beden öyle bir araçtır ki onunla bir yaşamdan diğer yaşama devam eder ve kademeli olarak gelişir. Böylece bu muhteşem cennet yaşamının bile bir sonu gelir, sonrasında mental beden tıpkı önceki (astral beden gibi) terk edilir ve vesile bedendeki (sebep-sonuç bedeni veya karmik beden) yaşam başlar. Ölü ne yapmış olursa olsun kayıp bir ruh değildir, fakat kendini bulduğu yerden basitçe başlamalı ve geleceği için doğru hayatı yaşamayı denemelidir. Yeniden bedenlenmenin sunduğu sonsuz fırsatla, sıradan insan azizlerin ve bilgelerin, filozofların ve insanlığın kurtarıcılarının seviyesine varıncaya dek ileriye ve yukarıya doğru büyür. (Leadbeater, 2017)
Hristiyanlık, kabri “hiçbir gidenin geri dönmediği diyar” olarak ve oradan geçişi de “korkunç, bilinmez boşluk olan bir karanlıkta sıçrayış" olarak düşünegelmiş, Kuran’ın XXIci suresi, 35ci ayetinde ise ruhun yolculuğu “Herkes ölümü tadacaktır. Biz sizi bir rahmet olmak üzere hayır ile de şer ile de deneriz. Ve bize dönersiniz ve bize döneceksiniz.” olarak ifade edilmiştir.
Yok-oluşun var-oluşla anlamlandırıldığı bu tarz öğretileri kabul etme mecburiyetimiz olmasa da ruhun göçü, astral seyahat, ışık ve arzu bedenler, yeniden bedenlenme (reenkarnasyon) gibi doktrinler sadece doğu mistisizmi ile sınırlı kalmayıp batı ezoterizmine de yabancı olmayan kavramlardır. Gelecekte bir gün muadilleri ortaya çıkar mı çıkmaz mı bilemeyiz ama o zamana kadar skeptik yaklaşmaktansa bu kavramları sahiplenmek varlığımızın tehdidi ölümle olan hesaplaşmamızda bizi iradeli ve güçlü kılacaktır.
İşte bu inkar edilemez bir gerçek!
* Budizm, Hint’te M.Ö. 6-5. yüzyılda Gautama-Sakya-Muni, Buddha tarafından kurulmuştur. Tibet’teki Budizm’e “Lamaizm" denir.
**Ezoterik olarak Hint ve Budist Evrenbilime göre, burası merkezdir. Bunun etrafında bizim kainatımızda, yedi okyanus çemberi ile her çemberi ayıran yedi parlak dağ çemberi vardır. Dağ merkez ve dünyaların dayanağını teşkil etmektedir. Bunun Batı astronomisinin merkezi güneşi gibi bilinen kainatın çekim merkezi gibi görebiliriz.
Kl. Psk. Şehnaz Tuna
11 Ekim 2021
KAYNAKÇA:
- Besant, A. (2020). Ölüm, Sonrası ve Reenkarnasyon. (D. A. Erdoğdu, çev.). Eskişehir: Prometheus.
- Le Page Renouf, P. (2018). Mısır’ın Ölüler Kitabı. Ani Papirüslerine Göre. (E. Altunay, çev.). İstanbul: Onbir. (Orijinal çalışma basım tarihi yok)
- Leadbeater, C.W. (2017). Ölümden Sonra Yaşam. Ve Teozofi’nin Ona Dair Açıklamaları. (H.G. Türer, çev.). İstanbul: Mavi Kalem.
- Samdup, L.K.D. (2015). Bardo Thödol. Tibet’in Ölüler Kitabı. Bardo Planında Ölümden Sonraki Deneyimler. (E. Altunay, çev.). İstanbul: Onbir. (Orijinal çalışma basım tarihi yok)
- Tomas, A. (2020). Şambala. Ölümsüzlerin Işık Vahası. (K. Menemencioğlu, çev.). İstanbul: Hermes.