“Ambulator nascitur, non fit.”
*Yürüyüşçü olunmaz, yürüyüşçü doğulur.
Henry David Thoreau

Yolculuk en basit haliyle zaman ve mekân içerisinde yer değiştirme olarak tanımlanırken, yürümek yolculuğun gerçekleşmesi için gerekli olan, bedenin bilinçli olarak gerçekleştirdiği ilk ana devinimdir. Bebek adımlarıyla başlayan yaşam yolculuğunda insanoğlu yürür durur, ta ki yolu ölümüyle kesişene kadar… 

Yürümenin felsefesini aydınların yaşam hikayeleri ve tarihsel olaylar üzerinden incelediği “Yürümenin Felsefesi” başlıklı eserinde yazar Frédéric Gros (2021) yürümenin faniliği hatırlatışını şu sözleriyle ifade eder: “Yürümek kendimizi topraktan yukarılara taşıma, yerçekimini yenmek veya hız ve yüksekliğin aldatmacasıyla faniliğimizi unutmak değildir; yerin kütlesiyle, bedenin kırılganlığıyla ve bu yavaş yavaş gömülmeyle uzlaşarak faniliğe alışmaktır.” Bir diğer söyleminde ise yazar yürüyüşü ebediyetin huzuruna çıkma ve sonsuzlukla yeniden bağlantı kurmakla ilişkilendirir: “Yürümeye başladığınızda haberler umurunuzda olmaz. Çok geçmeden dünyaya ve çalkantılarına dair bütün bildiklerinizi, o son skandalla alakalı gelişmeleri unutursunuz. Ne son dakika gelişmelerini bekler ne de olayların nasıl başladığını ya da bittiğini öğrenmek isterseniz artık. Son olanları duydunuz mu? Yürümeye başladığınızda bunların hiçbir önemi kalmaz. Bizi çoğunlukla esir alan bu kısa ömürlü haberlerden, ebediyetin huzuruna çıkarak kurtuluruz.” 

Yürüyüş özgürlüktür. Gros yürüyüşün iki mesafe arasında gidip gelmek değil kısıtlamalara bir başkaldırı olarak erteleme özgürlüğü sunan yaratıcı bir eylem olduğunu savunur ve "Şöyle bir dolaşmaya çıkmak bile endişelerin ağırlığını hafifletmeyi, işleri bir süreliğine unutmayı sağlar. İş yerini geride bırakmaya karar verip dışarı çıkar, aylaklık eder, başka şeyler düşünürüz. Günlere yayılan daha uzun bir gezinti, kendini özgürleştirmeye çalışan bu adımı pekiştirir; çalışmanın yarattığı kısıtlamalardan kaçar, alışkanlıklar zincirinden kurtuluruz” der. Hakiki yaşamı büyük bir yolculuğa benzeten yazar ve filozof Henry David Thoreau (2019) yürüyüşe hazırlığı yürüme/özgürlük ilişkisi üzerinden şöyle tarif eder, “Annenizi, babanızı, kardeşlerinizi, karınızı, çocuklarınızı ve arkadaşlarınızı terk etmeye ve onları bir daha görmemeye hazırsanız; borçlarınızı ödeyip vasiyetinizi hazırladıysanız, tüm işlerinizi yoluna koyduysanız ve artık özgür bir adamsanız, o halde yürümeye hazırsınız demektir.“ Meyhaneye, bakkala, ahıra ya da ambara yetişme telaşı olmadan, dünyevi meşgalelerden tamamıyla uzaklaşarak, dağlarda tepelerde gezinmeye günde en az dört saat -hatta genelde daha fazla-  harcayan Thoreau muazzam bir yürüyüşçüydü ve onun için yürümek ruh ve beden sağlığını korumanın tek yoluydu. İki üç saatlik yürüyüşler yazarı görmeyi hiç ummadığı tuhaf diyarlara sürüklerdi.  “Bir Kış Yürüyüşü” başlıklı denemesinde ünlü düşünür soğuk havada yürüyüş eylemini, doğayı ve yürüyeni, “Kapıyı açıp ayaklarımızın altındaki kuru ve gevrek karı çıtırdatarak ıssız kır yolu boyunca hızlıca yürürüz yahut kar birikintileri ve buğulu pencereler arasından, güne erken başlayan bir çiftçinin soluk bir yıldız gibi tek başına ışık saçan mumuna gözümüz ilişmişken, birden çiftçinin kapısından yaz boyu talaşlar ve anızlar arasında hayalini kurduğu uzaktaki pazaryerine doğru yola çıkan tomruk kızağının keskin, katışıksız gıcırtısıyla irkiliveririz.” ya da “İşte bir tanesi, kuru bir kayın yaprağı demin çakıltaşının birine takılmış, kurtulmaya çalışıyor; her şeye yeniden başlamak ister gibi bir hali var. Bana kalırsa yetenekli bir mühendis bu yaprağın, dalından düştükten sonra izlediği rotayı çizebilmeli. Bu hesaplama için gerekli tüm unsurlar hazır. Mevcut pozisyonu, rüzgârın yönü, göletin su seviyesi ve daha bir sürü şey verilidir. Yara bere içindeki kenarlarında ve damarlarında seyir defteri yazılıdır.” paragraflarında olduğu gibi gayet canlı bir şekilde tasvir eder. Benzer bir doğada yürüyüş tasvirini Gros’un anlatısında da görürüz. “Yürürken de bu hazzı karşılaştığımız şeylerden alırız. Karadut ve yaban mersinlerinin kokusundan, yaz güneşinin tatlılığından, akarsuların ferahlığından. Daha önce karşılaşmadığımız her şeyden. Yürümek, bizi hissizleştiren hastalığı yol boyunca karşılaştığımız bu gibi şeylerle iyileştirir, tıpkı azar azar ilaç zerk eder gibi.”

“Yürüyen kraldır, dünya da onun krallığı.” 
Frédéric Gros

Yürüme eyleminin önde gelen icraatçılarından Walter Benjamin’in odağı “kentli flâneur” karakterine yoğunlaşmıştır. (Gros, 2021) Şehrin caddelerinde herhangi bir yere varmayı hedeflemeden gezinen flâneur’ün yürüyüşü kente has mecburi kesintilerden dolayı Thoreau’nun doğa yürüyüşlerinden farklı olsa da kenti okuyan, gözleyen ve gezen, anonim flâneur kalabalığın arasında yolunu bulmak suretiyle sürekli yürür durur. Yürüme sanatını hakkıyla yerine getiren bir flâneur bu özelliğiyle Thoreau’nun (2019) Ortaçağ’da ülkeyi dolaşarak Kutsal Topraklar’a, yani Sainte Terre’e gitme bahanesiyle bağış toplayan, sauntering (gezinmek) konusunda özel bir yeteneğe sahip olduklarını savunduğu başıboş insanlar gibidir. Yürüme eylemini “soylu sanat” olarak tanımlayan Thoreau gibi “gezinme” eylemi de Gros tarafından bir sanat olarak sunulur. 

Yürürken düşünmek… Düşünürken yürümek… İki eylem arası var olan bu karşılıklı ilişki yürüyüşün yüzyıllar boyunca birçok düşünür, sanatçı ve yazar için vazgeçilmez bir aktivite olmasını anlamlı kılar. “Koşuyorum, öyleyse varım!” mottosuyla koşu eylemini ciddiye alarak tek bir gün bile aksatmadan koşan ünlü yazar Haruki Murakami (2013) koşma eylemi ekseninde 2005 yılının yazı ile 2006 yılının sonbaharı arasında bir hatırat olarak kaleme aldığı kitabı “Koşmasaydım Yazamadım”da koşmak ve yazmak ilişkisinden sıkça bahseder: "Hızlı koşmak istediğimde, hızımı arttırıyorum, ama böyle zamanlarda daha kısa süre koşuyorum, vücudumda yaşadığım o güzel hissi olduğu gibi ertesi güne taşımaya dikkat ediyorum. Tıpkı uzun romanlar yazdığım zamanlardaki gibi. Kendimi çok daha fazla yazabilecekmiş gibi hissettiğimde, kararlı bir şekilde kalemi bir kenara bırakırım. Böyle yapınca ertesi günkü çalışmam daha rahat olur.” Diğer birçok yazar ve düşünürün yazılarında konu edilen “hareket/düşünce” ikilisini Murakami de kendi deneyimleri üzerinden anlatmıştır. “Koşmanın, konuşma türünden şeyleri ezberleme eylemine uygun olduğunu sanıyorum. Ayaklarınız neredeyse bilinçsizce hareket ederken, sözcükleri sırasıyla kafanızın içine yerleştirirsiniz. Metnin ritmini hesaplayıp sözcüklerin tınısını hayal edersiniz. Böylelikle aklınızı başka bir yere vererek koşunca zorlanmazsınız; doğal bir iç konuşmayla ve doğal bir hızla uzun süre jogging'e devam edebilirsiniz. Fakat konuşmayı zihnimde tasarlarken farkında olmadan yüz mimiklerimin değiştiği de olur. Koşarken benim mimiklerim böyle değiştikçe, karşı taraftan gelen insanların yüzünde de tuhaf ifadeler beliriverir.”

"Kıpırdamadan oturduğumda düşüncelerim uykuya yatıyor; tahayyülüm bacaklarımla daha iyi ilerliyor."
Michel de Montaigne

“… Zaten birileri rica etti diye koşup duruyor değilim ya. Birileri, roman yazarı ol, dedi diye roman yazmaya başlamamış olduğum gibi. Bir gün aniden kendi isteğimle roman yazmaya başladım. Sonra, bir gün aniden kendi isteğimle yollarda koşmaya başladım.” diyerek kendini “koşucu roman yazarı” olarak tanımlayan Murakami, eğer bir mezar taşı olacaksa, oraya yazılacak ifadeyi kendi seçebilecekse, şöyle yazılmasını istediğini paylaşır: 

Haruki Murakami
1949-20**
Yazar (ve Koşucu)
En azından sonuna kadar yürümedi.

Açık havada yürüyüş ünlü düşünür Nietzsche’nin yazarlığının da değişmez eşlikçisiydi. Nietzsche eserlerini yürürken yaratırdı. “Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir” (Nietzsche’den aktaran Gros, 2021). Rousseau da sadece yürürken gerçek anlamda düşünebildiğini, aklını toparlayabildiğini, yaratabildiğini ve esin bulabildiğini söyler. Nietzche ve Rousseau gibi yürüyen diğer bir filozof Immanuel Kant’tı. Nietzche sarp kayalıkları tırmanarak sınırları zorlarken Kant’ın genelde hep aynı yolu -güzergah daha sonra Filozofun Yolu olarak adlandırılmış- takip ettiği kısa yürüyüşleri genelde çok daha yavaş bir ritimle seyrederdi. 

 Fransız şair, yazar ve gezgin Nerval’in hüzünlü ve melankolik yürüyüşlerinde çocukluk düşleri vardır. Felsefe profesörü Gros’un Nerval’in melankolik aylaklığını anlattığı metninde sorduğu gibi “Peki ya biz neden yürüdüğümüzü biliyor muyuz?” Paulo Coelho’nun (2019) Mevlâna’nın ünlü Mesnevî'sinde yer alan bir öyküden yola çıkarak yazdığı romanı Simyacı böyle bir soruya cevap olarak yolculuğu en iyi anlamlandıran eserlerden biri sayılabilir. İspanya'dan kalkıp mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsünü anlatan Simyacı okuyucu için bir nevi kılavuz özelliği de taşır. Düş metaforu ile başlayan ve hazine arayışıyla simgeleştirilen bu yolculuk süreci genç çobanın yaşamını değiştiren ve dönüştüren sembol ve mesajlar doğrultusunda devam eder. Asıl hazinenin kişinin içinde ya da yanıbaşında olduğu mesajının verildiği hikâyede Simyacı’nın çobana dediği gibi “Yolculuk bir öğrenme yöntemidir, bilmemiz gerekenler bize öğretilir.” Ve nihayetinde, sorduğu sorunun cevabını yine kendi metinlerinin birinde şöyle cevaplar Gros: “"Huzur yalnızca yolu takip etmekten gelir. Sıkıntı ve trajediler, yaşamlarınız ve bedenlerinizdeki boş tarlaları eşeleyen şeylerdir. Siz uzaklarda yürürken bütün bunlar, durumunuzla alakasız ve müphem oldukları için rafa kalkar, bu yüzden huzur sizi yürürken yakalar. Büyük tutkuların yarattığı yorgunluğun, stres altında ezilen harala gürele yaşamların tatsızlığının yerini sadece ama sadece yürüyüşün amansız bitkinliği alır. Huzur artık hiçbir şey beklemiyor olmanın, yalnızca yürümenin, yalnızca ilerlemenin hissettirdiği tazeliktir.”

Yürümek insanlığa ait ortak bir eylem olsa da bu hayatta herkesin farklı bir yürüyüş nedeni var. Sebebimiz ne olursa olsun dünyaya geldiğimiz anda bir kapısından adım attığımız bu hanın diğer kapısından çıkana kadar gitmeye devam edeceğiz. Gündüz… Gece… 

Kl. Psk. Şehnaz Tuna
8 Ağustos 2021

KAYNAKÇA: 

  • Coelho, P. (2019). Simyacı. (Ö. İnce, çev.). İstanbul: Can. (Orijinal çalışma basım tarihi 1988)
  • Gros, F. (2021). Yürümenin Felsefesi. (A. Ulutaşlı, çev.). İstanbul: Kolektif Kitap. (Orijinal çalışma basım tarihi 2017)
  • Murakami, H. (2013). Koşmasaydım Yazamazdım. (H.C. Erkin, çev.). İstanbul: Doğan Kitap. (Orijinal çalışma basım tarihi 2007)
  • Thoreau, H.D. (2019). Yürümek. (S. Işık, çev.). İstanbul: Can. (Orijinal çalışma basım tarihi 1863)